Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Stockholm, 1970’lerin ikinci yarısı... Ülkesinden uzakta bir genç adam, ikinci plağını çıkarmış, sessiz sedasız yürüyor müzik yolculuğunda. Kendi deyişiyle “Kuyunun dibinde kalmış bir taş gibi” oturuyor köşesinde.
Diyorlar ki “Maria Farandouri senin şarkılarını söylüyor”. İnanmıyor, “Yalan söylüyorsunuz” diyor. Le Monde gazetesinin “Akdeniz’in Joan Baez’ı” diye nitelediği, Mikis Theodorakis ile birlikte rüzgar gibi esen Farandouri... Nereden duymuş olabilir ki Zülfü Livaneli’nin şarkılarını?
Ama sonra öğreniyor ki doğru. Farandouri bir yerde tesadüfen bu genç Türk bestecisinin şarkılarını dinlemiş ve repertuarına almış. Şarkıların dolaşım hızı insanlarınkinden kat kat fazla...
Sonra geliyor dostluk, birlikte söylenen şarkılar... Maria Farandouri bir ilk oluyor Zülfü Livaneli’nin hayatında. Ondan sonra şarkıları hep sınırları kendisinden önce aşıyor. Üstelik tamamen kendi kanatlarıyla uçarak. Bestecileri tarafından “zorlanmadan”...
Joan Baez’in sesinden de dinliyoruz “Kız Çocuğu”nu, “Leylim Ley”i, “Yiğidim Aslanım”ı... Maria del Mar Bonet’den de... George Dalaras’tan da... Sadece Türkçeyle değil, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Japonca, İbranice, Arapça gibi sayısız dille yeniden can buluyor ezgiler. Ve bu ilk adımdan 30 yıl sonra, bir albümde toplanıyorlar. Tabii ki tamamı değil, küçük bir seçki bu sadece.
“Dünya Solistlerinden Livaneli Şarkıları” albümün adı. İki CD’den oluşuyor ve içinde 17 şarkı var. Eski ve yeni, bildik ve ilk kez duyulan Livaneli şarkıları... Kimisi de öyle farklı bir kılığa bürünmüş ki, tanımakta zorluk çekebilirsiniz. Şarkı söylemeyi pek sevmediğini itiraf eden Zülfü Livaneli çok memnun şarkılarını böyle bambaşka hallerde, hem de dünya çapında seslerden dinlemekten. “Bir bestecinin görebileceği en güzel armağan” diyor.
Albümün açılış parçası “Bliss”, “Mutluluk” filminin müziği aslında. Jocelyn B. Smith rüya gibi bir sesle söylüyor şarkıyı. Smith’ten reggae formunda bir “Leylim Ley”, nefis bir “Karlı Kayın Ormanı” ve Livaneli’nin onun için bestelediği “Today” adlı parçayı da dinliyoruz albümde.
Zülfü Livaneli “Yaşayan en büyük birkaç sesten biri” dediği Smith için aksak ritimde bestelenmiş “Karlı Kayın Ormanı”nı 6/8’lik hale getirmiş. O yüzden “Beechwood” adlı bambaşka bir şarkı olarak çıkıyor karşımıza adeta “milli marş”a dönüşen “Karlı Kayın Ormanı”mız.
Bazı şarkıları birden fazla sesten dinleyip karşılaştırma olanağı da veriyor albüm bize. Örneğin en ünlü Livaneli parçalarından “Leylim Ley” Smith’in yanı sıra Maria del Mar Bonet’nin yorumuyla, bu kez flamenko olarak yer alıyor. “Keşke yer olsaydı da Yunancasını da koysaydık” diyor Livaneli. “Çok ilginç bir şey çünkü aynı besteyi bu kadar farklı şekillerde dinlemek. Araplar tamamen Arap şarkısı olarak söylüyor, Bosna’da ‘Oğlum Benim’ adıyla çok meşhur oldu, onlar tam Balkan havası yapıyor, Yunanlılar tam bir rebetika gibi söylüyor.”
Albümün “onur konukları”ndan biri elbette Maria Farandouri. Söylediği onlarca Livaneli şarkısından üçü seçilmiş: “Atlı”, “Gün Olur” ve “Ah Benim Sevdalı Başım”. Öyle görkemli yorumlar ki, üzerine söylenecek tek söz fazla.

Haberin Devamı

“Hepimiz bir sesiz”
Yunanistan’dan bir başka güçlü yorumcu ise Alkistis Protopsalti. “Kardeşin Duymaz” diyor kendi dilinde... “San Ton Metanasti”... Ve aynı şarkıyı İsrail Filarmoni Orkestrası eşliğindeki dev Dalaras’tan da dinliyoruz.
“Yiğidim Aslanım”ın hem Maria del Mar Bonet hem de Hollandalı Liesbeth List yorumlarıyla yer aldığı albümde Londra Senfoni Orkestrası gümbür gümbür bir “Gün Olur” çalıyor. Christina Zurbrugg ise Lorca’nın bir oyununda “kadın ve erkek maskelerinin dansı”nda kullanılan parçayı seslendiriyor.
Tek Türkçe şarkı “Kız Çocuğu”. Gerçek bir efsaneden, Joan Baez’dan. Üstelik 80 sonlarındaki bir İstanbul konseri kaydından alınma. Belki baştaki alkışlar arasında sizin de sesiniz vardır...
Albümün en büyük sürprizi ise Türk bir baba ile İtalyan bir annenin kızı olan Deniz Ünel ve ünlü Piccolo Coro. Bir “Ey Özgürlük” söylüyorlar ki tüyleriniz ürperiyor dinlerken. İki yıl önce RAI 1’de “En iyi çocuk şarkısı” seçilmişti onların yorumuyla bu ezgi. Livaneli “Sanki melekler omuz başlarımıza konmuş söylüyorlar gibi” diyor ki çok haklı. “Lo Scrivero Nel Vento” diyorlar, “Rüzgara yazacağım...”
“Ve rüzgar bunu bütün dünyaya taşıyacak. Başka bir kıtanın insanlarına götürecek ve bana cevap getirecek: Hepimiz kardeşiz, hepimiz bir sesiz. Bir koro bunları söylerken silecek dilleri, mesafeleri...”
Livaneli’nin şarkılarını taşıyan rüzgar da dünyayı dolaşıyor ve gene dönüyor geri. Silerek dilleri, mesafeleri...