Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bir davranış bozukluğu
Bırakalım, Dünya Kupası’ndaki üçüncülük tarih sayfalarında kalsın... Şenol Güneş’in dediği gibi "geleceği yazmaya" hazırlanalım biz...
Milli Takım’ın, 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası macerası, cumartesi günü Ali Sami Yen’de Slovakya maçı ile başlıyor... Ne yalan söyleyeyim, ben her başlangıçta tedirgin olurum biraz... Rakibin gücü ya da çözmek zorunda olduğumuz gerçek sorunlar nedeniyle değil...Yarattığımız yapay sorunlar nedeniyle.
Yapay sorunlara örnek mi arıyorsunuz ? O kadar çok ki!
Şu Hakan Şükür mesela...
Milli Takım’ın en büyük golcüsü, bir yandan sakatlığının tedavisiyle uğraşırken, bir yandan da kulüpsüzlüğün - formasızlığın yarattığı polemiklere neden oluyor. Hakan Şükür yüzünden şimdi de Şenol Güneş ile medya karşı karşıya kaldı.
Hakan’ın, aday kadroya çağırılmadığı halde Milli Takım kampına gitmesi, teknik kadronun da futbolcuların da ilgisini, konsantrasyonunu dağıtmaya yetti... Rakip Slovakya üzerine yoğunlaşması gereken dikkat ve düşünceler, Hakan üzerine tartışmalara bıraktı yerini...
Şenol Hoca bu arada medyadaki arkadaşlarımızla görüşürken, Hakan’ın davranışlarındaki tutarsızlığa değinmek zorunda kaldı... Bu ifadelerin içindeki "davranış bozukluğu sözcükleri gazete ve televizyonlarda yayınlanınca kıyamet koptu. Dün gördüm ki, Şenol Hoca bu haberler yüzünden oldukça gerginleşmiş...
Bir ara o kadar gerildi ki "Ben böyle bir şey söylemedim... Söylediğimi ispat ederlerse istifa ederim. Ama ispat edemezlerse bunu yazan arkadaşlar istifa etmeli!" demekten kendini alamadı.
Hadi, buyrun burdan yakın!
Şimdi bu da ayrıca bir davranış bozukluğu değil mi sevgili hocam ! Bu kadar gerilmenin, böylesine alınganlık göstermenin anlamı ne, yararı ne ? Kısır tartışmalar, çok istekli tırnaklar (!) tarafından inadına yara kaşımalardan başka!
Kimse onun istifasını istemiyor... İşine baksın. Bıraksın, bizim arkadaşlarımız da işini yapsın.
Bu arada... Eski hatalarını da tekrarlamasın Şenol Hoca...
Örneğin, Dünya Kupası sırasında Kore/Japonya’da Hakan Şükür’ün gazetecilere karşı başlattığı fesat komploların devamına ya da tekrarına asla izin vermesin.
Görüyor işte... Toz kondurmadığı, koruyucu kanatlarının altına aldığı Hakan Şükür yüzünden yine yapay sorunlarla uğraşıyor. Dikkatini ve enerjisini boşa harcıyor!
Ona ya da bize değil, Milli Takım’a yazık oluyor.

İtalya macerasını hayal kırıklığı ile noktalayan Hakan Şükür, Galatasaray’dan beklediği ilgiyi göremeyince resmen ortada kaldı... Bu dramatik tabloda elbette kusurlarının ve yanlışlarının etkisi var...
Hakan’ın Galatasaray’daki kaptanlık günlerini hatırlayan dostlar şunları anlatıyor: "Takım bir yandan peşpeşe başarılar kazanırken, bir yandan da kulübün içinde bulunduğu parasal sorunlarla uğraşıyordu. Bu ortamda liderliğe soyunan Hakan, arkadaşlarının hak ve çıkarlarını değil, sadece kendi çıkarlarını korudu... Onun egoizmi başka sorunlar yarattı... Yönetimden, Liseliler Derneği’ne kadar hemen her kesim beklenmedik tepkilerle Hakan’ın dönüşüne karşı çıktı... Fatih Hoca’nın son anda gösterdiği iyi niyete rağmen onu yuvaya döndürmek mümkün olmadı."
Bir başka yanlışı...
Yine anlatıldığına göre, Hakan Şükür, bugüne kadar transferlerinde başrolü oynayan menajerlerin hepsini devreden çıkarıp, yetkiyi kardeşi Gökhan’a vermiş... Onun menajerlik becerisi de - en azından şimdilik - bu kadar işte! Aradaki komisyon yabancılara gitmesin, ailede kalsın diye babasını da menajer yapmıştı bir zamanlar... Demekki hiç ders çıkarmamış yaşadıklarından.
Öğrendiğime göre İspanya’da oynama şansını iyi kullanamamış, tüketmiş... Şimdi gündemde küçük bir İngiltere şansı var... Dilerim gerçekleşir... Hem fiziksel sakatlığını tedavi ettirir, hem de daha düzgün davranmaya başlar...
Kimbilir, bakarsınız Milli Takım’a da yeniden kazanabiliriz onu.
Ne dersiniz, fena mı olur!

Dünya Kupası’ndaki başarısıyla özgüveni artan Alpay Özalan, sakatlık ve tedavi döneminde kendisine beklediği ilgiyi göstermeyen Aston Villa’dan ayrılmak istediğini açıkladı, biliyorsunuz...
İngiliz kulübünün yöneticileri, futbolcunun gönlünü almak için ne yaptılarsa yaranamadılar... Alpay, asla anlaşmak yanlısı olmadı. Çok güvendiği menajerler de kendisine bir kulüp bulamadı.
Geçenlerde, transferin son günlerinde Aston Villa, Manchester United’ın Norveçli oyuncusu - eski Beşiktaşlı - Ronny Johnsen’le anlaşınca mevsimler değişiverdi.
O güne kadar Alpay’ın demeçlerine karşı suskun kalıp barışçı bir tutum izleyen Menajer John Gregory, açtı ağzını, yumdu gözünü: "Takımımızda oynamak istemeyen bir futbolcuya bizim antrenmanlarımız da, soyunma odamız da artık kapalıdır !" Nasıl olsa alternatifini bulmuştu, Alpay’ın kaprislerine daha fazla dayanmak zorunda değildi.
Bu işte kim haklı, kim haksız bilemeyiz...
Ancak Milli Takım’ın " formasız " futbolcularına bir yenisinin daha eklenmesi, herhalde Şenol Güneş’i de üzer, bizi de...
Formasız ve kulüpsüz Alpay’ın ne kendine yararı olur, ne de bize.

Beşiktaş’ta gündem bir türlü yanlıştan arınmıyor. Geçen hafta Başkan Serdar Bilgili’nin, Divan Kurulu Başkanı Şeref Nasır’dan toplantıyı medyaya kapatma isteği, tüzüğe de kulüp geleneklerine de hiç uymayan büyük bir hataydı...
Çıkış noktasında ne kadar haklı olursa olsun, Bilgili ve arkadaşlarının böyle bir talepte bulunma hakları yoktu. Evet, biliyoruz... Ülkemizde özellikle kamerayı, fotoğraf makinesini, medya ilgisini görüp davranışlarının ölçüsünü kaçırmak, eleştiriyi gösteriye dönüştürmek çoğu kişi gibi bazı Beşiktaşlılar’da da adet oldu... Hatırlarda kalan son Divan Kurulu toplantısında Başkan’a ve arkadaşlarına söylenmedik söz kalmadı. Aşağılamalar, alay etmeler, Divan’a hiç yakışmadı.
Elbette bu ölçüsüz ve kaba davranışların önlenmesi gerekir. Ama bunun yolu toplantıları medyaya kapatmak olmamalıdır. Hele medyaya kapanmadığı için Divan Kurulu toplantısına katılmamak, Beşiktaş yönetimine hiç yakışmamıştır.
Bir başka yanlışa da cumartesi günü İnönü Stadı’nda tanık olduk...
Kırmızı kart cezalısı Pascal Nouma, günün kahramanı (!) olarak maç öncesi gösteri yaptı. Taraftarları saha içinden selamladı, dakikalarca alkışlandı...
Pascal’ı, Menajer Sinan Engin izledi... Soyunma odası tünelinden sahaya girdi, iri gövdesini gösterdi, alkışları topladı ve 20 gün hak mahrumiyeti cezalısı olduğu için, tribüne çıktı.
Bu gösterileri de yakıştıramıyorum Beşiktaş Jimnastik Kulübü’ne... Cezalı personeli kahraman haline getirmenin bir yararı olduğuna da inanmıyorum.
Onlar gösteri yaparken, takım puan mücadelesine çıkıyor... Koca takım da ancak Nouma ve Engin kadar alkış topluyor.
Beşiktaş’ta ayıpı, kabahati olan kahraman oluyor.
Dikkat edin, kantarın topuzu kaçıyor!