Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hafta sonunda oynanan Fenerbahçe - Konyaspor ; Beşiktaş - Elazığspor maçları hakemlerimizin karşı karşıya olduğu sorunları bir kez daha gündeme getirdi...
Cem Papila, haksız ve ağır biçimde eleştirildiği 5 kırmızı kartlı Samsunspor - Beşiktaş maçında doğru kararlar vermiş, ancak yoğun tepkiler karşısında yalnız kalmıştı. MHK'nın görevlendirmelerinde hep gölgedeki maçlar seçilmişti. Neyse ki sağlıklı eleştirilerden sonra Papila, Saracoğlu'ndaki maçta düdük çaldı. Verdiği penaltı kararları doğruydu. Maçı gayet sakin, kendinden emin bir tavırla yönetti. Görüp izleyebildiğim kadarıyla her iki takım üzerinde de önceden psikolojik baskıyı kurmuştu. 5 kırmızı kart olayını hatırlayan Fenerbahçeli ve Konyasporlu oyuncular birbirine olabildiğince sportmence davrandılar, ikili mücadelede düşen rakiplerine ellerini uzattılar. Papila ile tartışmaya girmekten kaçındılar. İlk defa baskı altında kalan bir hakem değil, pozitif anlamda baskı oluşturan bir hakem gördük.
Serdar Tatlı, TV çekimlerinden bir kez daha görüp anladık ki, Beşiktaş maçını çok zorlanarak yönetti. Yunus'un attığı ikinci Elazığ golünün öncesinde penaltı ve Ramazan'a göstermesi gereken bir kırmızı kart var, devam ettirdi. Yunus'un golü de ofsayt... Yanlış içinde yanlış. Giunti'nin penaltılık hareketleri de cabası... Tatlı, maçı olaysız bitirmek için aşırı gayret gösterdi. Ya Ahmed Hassan - Hacı Arif mücadelesinin sonunda Ümit Aydın'ın olay yerine koşarak gelip Hacı Arif'e yüklenmesine ne diyelim ? Futbolcular hakeme yardımcı olacaklarına, olayı daha da büyütecek gerginlik ve gerilim yaratıp kırmızı karta neden olacak davranışlara yöneliyorlar zaman zaman. Ümit'in sahnelediği olay, bunun en canlı örneği. Takımdaşlıkla ilgisi olmayan bir sorumsuzluk söz konusu.
Serdar Tatlı, yaşanan onca olaydan sonra baskı altında bir maç yönetti... Yine de şansı varmış... 8 gollü maçın kaderini değiştirdiği söylenemez. Dileyelim, hakemlerimizin tümü Papila psikolojisine kavuşur, futbolcular da onlara yardımcı olur !

Geçen ay bir davet aldım. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Kemal Alemdaroğlu, "Yılın Sporcusu"nu belirlemek ve ödüllendirmek üzere özel bir yönetmelik hazırlayarak jüri oluşturmuş, oraya çağırıyor...
Toplantıya katılamayacağımı, jüri üyesi olarak görev almayacağımı bildirdim. Kararım, üniversiteye ya da sayın rektöre karşı duyduğum kişisel bir kırgınlık ya da dargınlığa dayanmıyor.
Yılın Sporcusu'nu belirlemek üzere bu ülkede en başta Milliyet ve medyanın öteki kuruluşları, birçok kurum, zaten yıllardan beri jüriler topluyor, değerlendirmeler yapıyor, sonucu kamuoyuna açıklayıp törenle başarılı sporcuları ödüllendiriyor.
Kanımca, üniversitelerin spora katkısı "Yılın Sporcusu"nu belirlemek olmamalı. Bilimi daha çok devreye sokacak, yeni çözümlemeler yeni öneriler getirecek daha derin etkinliklerle Türk Sporu'na katkı yaratacak çalışmalar sergilemeli üniversitelerimiz. Üniversite ve spor olgusuna bu açıdan bakınca ortada elle tutulur bir katkıdan söz etmek hiç de kolay değil.

Araştırma yapılsın
Türkiye'de sporun yığınla sorunu var. Günlük performanslar ya da Üç Büyükler arasındaki rekabet ilişkileri nedeniyle bu sorunlarla çok da derinden ilgilenemiyoruz. Popüler kültürün bir parçası olarak spora baktığımız zaman, ne dünü adam gibi değerlendirebiliyoruz, ne de yarınlara dönük bir projeksiyon üretebiliyoruz.
Üniversitelerin, hemen her alanda sporla ilgili araştırmalar yaparak bilimi hayatın içine sokmasını beklerim. Kendi köşelerinde ekipleriyle araştırma yaparak elle tutulur sonuçlar, çözümler bulmak için çalışan bilim adamları var da seslerini duyamıyorsak, beni bağışlasınlar... Şöyle ortalığı sarsacak, hepimizin dikkatini çekecek, spora katkı sağlayacak çalışmalarını bugüne kadar göremedik.
Federasyonlarımız, kulüplerimiz de üniversitelerden uzak duruyorlar her nedense... Örneğin, bu ülkede stadyumlar "suçun özgürlük alanı" olarak ilan edilmiş durumda... Her türlü çirkinlik, küfür, tehdit, saldırı hemen her hafta sonu alışılmış tabloları oluşturuyor. Ne medya, ne polis bu çirkinliklere ve yanlışlara karşı duyarlılık gösteriyor. Sokakta herhangi bir nedenle eylem yaparken kafanıza cop indirecek polis duyarlılığı maalesef stadyumlarda yok. Aksine polis himayesinde istediğiniz gibi küfür edebilir, istediğiniz malzemeyi de sahaya atabilirsiniz. Son yıllarda yoğunluğu giderek artan bu kirlenmeye karşı üniversitelerimizin herhangi bir fakültesinde yapılmış, ilgililere ve medyaya ışık tutabilecek bir araştırma var mı ? Yok!
Spora bu kadar uzak kalıp belki de salt üniversiteyi bir günlüğüne de olsa gündeme getirmek için Yılın Sporcusu jürileri oluşturmak, çok bilimsel bir tavır gibi gelmiyor bana...
Olsa olsa popülizmdir yapılan... Siyasetçide görmeye alıştığımız popülizm, bilim yuvalarına da bulaştıysa, vay halimize!

Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'ı çok severim. Sevmeyeni var mıdır, bilemem. Pazartesi günü Ankara'daydım, dönüş uçağında İlhan ağabeye rastladım. UEFA Kupası'nda final turlarına göz diken başkan, dertliydi. Öncelikle şu erteleme kararlarından... Valencia maçının rövanş arifesinde federasyona başvurmuşlar, Fenerbahçe ile bugün yapacakları Türkiye Kupası maçının, ya da hafta sonundaki Sebatspor maçının ertelenmesini istemişler. Federasyon kabul etmemiş, Valencia maçının dönüşündeki Rizespor deplasmanının ertelenmesini istemişler, o da kabul edilmemiş... "Sonunda meseleyi Kulüpler Birliği'ne taşıdık. Sadece Adanaspor başkanı Çağlar Bey, geçen hafta oynamamız gereken maçın ertelenmesine razı olabileceğini söyledi. Eksik olmasın ondan anlayış gördük, ama öteki kulüplerimizden asıl yararlı olacak erteleme anlayışını göremedik !" dedi.

Dayanışma şart
Gençlerbirliği takımı, bugün Fenerbahçe ile Kupa, hafta sonunda Akçaabat Sebatspor'la lig maçı oynayacak. Salı günü İspanya'ya gidip Perşembe akşamı Valencia ile UEFA Kupası rövanşına çıkacak. Cuma günü dört saatlik yolculukla Ankara'ya dönecek, Cumartesi günü de yeniden Rize deplasmanı için yola koyulacak... İlhan ağabey, dar bir kadroyla üç cephede de mücadele ettiklerini belirterek beklediği anlayışı ve desteği göremediğini söylüyor ki, yerden göğe kadar haklı. Öte yandan Gençlerbirliği'nin bu yıl UEFA'da topladığı puanlar, gelecekte Gençlerbirliği dışındaki kulüplerin de işine yarayacak... Ama onlar bunu görmüyorlar ve küçücük hesaplarla Gençler'in yoluna taş koyuyorlar...
Bugüne kadar hep rekabeti organize etmeye, rekabet ilişkilerini düzenlemeye özen gösteren Futbol Federasyonu ile Kulüpler Birliği'nin, öteden beri ihmal ettikleri bir konuyu gündeme almaları gerekiyor : Da - ya - nış ma !
Umarım, Gençlerbirliği örneği bir uyarı olur.





SPOR


ÇIKAR İÇİN DEĞİL HİZMET İÇİN VARIM
At yarışları
Avrupa Ligleri
Efes'e destek
İkinci Lig Puan Durumu
Iverson'ın inadı
Filede dün
Luce'den çıkış formülü
Çok pas kumpası!
Galatasaray'ın askeri olacağım
İki maç al kupayı kap
Gençler'e operasyon
Kimi fedakâr!
Kimi cefakâr!
Yavuz'dan gönderme
Haber turu...
Papila ve Tatlı