Av.Suat Yurdseven

Av.Suat Yurdseven

suatyurdseven@gmail.com

Tüm Yazıları

Anayasamızın 2. Maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir” şeklindedir. Acaba Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk devleti midir? Öncelikle sosyal devlet ne demektir bunu belirtmek gerekir. Sosyal devlet, zengin- fakir, yaşlı- genç, erkek-kadın ayrımı olmaksızın herkesin aynı şekilde sağlık, eğitim, adalet gibi kurumlara kolayca ulaşabilmesini sağlayan, herkese fırsat eşitliği tanıyan bir devlet anlayışıdır. Devlet, ne kadar sosyal devletten uzaklaşırsa toplumda bir o kadar sosyal çalkantılar olmaktadır. Toplumsal barış ve sosyal adalet yerine, güçlülerin ve zenginlerin adaleti ortaya çıkmaktadır.

Haberin Devamı

Ülkemizde, özellikle adalete ulaşma konusunda ciddi problemler bulunmaktadır. Şöyle ki, kadının erkeğe oranla adalete ulaşma konusunda ciddi bir biçimde eşitsizliği bulunmaktadır. Maddi gücü olmayan kadınların adalete ulaşma şansı bulunmamaktadır. Eşi karşısında haklarını aramak isteyen kadın, dava masraflarını ve avukatlık ücretlerini ödeyecek gücü dahi yoktur. İllerdeki Baroların ücretsiz avukat ve dava masrafları karşılama konusunda çalışmaları olsa da uygulamada bu durum yetersiz kalmaktadır. Ayrıca kadın, dava masrafları ve avukatlık ücretlerine ücretsiz ulaştığı düşünüldüğünde, dava süresi boyunca kadının barınması, yiyecek- giyecek ihtiyacı, çocuk için eğitim imkanı ve en önemlisi kadının güvenliği konusunda ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Eğer devlet, bu sorunları çözmediği takdirde toplumda adalete olan güven gittikçe azalacak ve insanlar sorunlarını adalet yerine kendi imkanları ile çözmeye çalışacaktır. Bu sebeple Türkiye’nin gerçek anlamda sosyal bir hukuk devleti olması için yönetenlerin, acil olarak kadınlara hukuk, barınma, eğitim ve güvenlik konusunda ciddi bir şekilde yasal düzenlemeler yapması gerekmektedir.

Çalışma hayatında ise durum hiç de farklı değildir. İşçi, işveren karşısında tamamen güçsüz durumundadır. İşçiler haklarını bilmediği gibi hak arama konusunda ciddi anlamda maddi imkansızlıklar yaşamaktadır. 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dava masrafları, dava şartı haline gelmiştir. İşçi, işverene karşı hak aramaya kalması durumunda dava masrafları ile karşılaşmaktadır. Tek geçimi maaş olan işçinin basit bir alacak davası için 500-600 TL masraf ödemek zorundadır. Bu durumda işçi, işveren karşısında nasıl hakkını arayacaktır? Haksızlık karşısında adalete sığınan işçi, daha ilk aşama olan dava masrafları konusunda adalete ulaşamamaktadır. İş kazası sonucu kolu veya bacağını kaybeden işçi, en büyük destekçisi olan kocanın iş kazası sonucu ölümü ile eşi ve çocuklarının haklarını parasızlık mı engelleyecektir? Bu şekilde binlerce insan bulunmaktadır. Türkiye’de bu durum kanayan bir yara halini almıştır. Sigortasız iş kazası sonucu sağlık giderlerini karşılamayan işçi, işverenin insiyatifine bırakılmıştır. İşçi, Çalışma Bakanlığı İş Müfettişlerine başvurduğunda, idare tarafından yapılan tahkikatlar çok uzun zaman almakta ve işçi bu süre zarfında sağlık ve adalete ulaşamamaktadır. Bırakın insanların hakkını aramasını, insanlara yaşama imkanı bile sağlanmamaktadır. Dava masraflarını bir şekilde aşan işçiyi, bu sefer uzun yargılama süreci beklemektedir. İşverenlerin masraf bulmakta zorlanmadığı düşünülüğünde işveren aleyhine sonuçlanmış tüm davalar bir üst Mercii olan Yargıtay’a gitmektedir. İşçinin kazanmış olduğu davayı Yargıtay, yaklaşık olarak 1,5-2 sene sonunda inceleme imkanı bulacaktır. Dava masraflarının imkansızlığı, uzun süren idari tahkikatların yanı sıra geç işleyen yargılama süreci eklendiğinde fakir kesim olan işçilerin, sosyal devlete olan güveni tamamen kırılmış olmaktadır. Çalışma yaşamında ise fakir olan işçinin değil zengin olan işverenin adaleti ortaya çıkmaktadır.

Haberin Devamı

Görüldüğü üzere kadın-erkek, işçi-işveren karşısında adaleti arama konusunda eşit şansa sahip değildir. Gerçek anlamda sosyal devlet olmamız için , öncelikle mağdur olan kesimi hak arama ve adalete ulaşma konusunda gerekli olan yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bunun içinde sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve vatandaşların bu konularda gerekli duyarlılığı göstermesi ve kamuoyu baskısını arttırarak yetkili birimleri harekete geçirmesi gerekmektedir.

Haberin Devamı

Saygılarımla …