30 bin kişilik tinerci nesil

13 Şubat 2012

Aslında 14 Şubat’a bir gün kala, şöyle tumturaklı bir Sevgililer Günü yazısı patlatsaydım iyiydi. Köşemin yan tarafında yer alan İzmir’in güzide cemiyet hayatından renkli karelerle de daha uyumlu olurdu. Ama olmadı işte... Bu ülkenin hararetli siyasi gündemi, yine yazımın peşini bırakmadı. Kusura bakmayın sevgili okur, Sevgililer Günü yerine, Başbakan’ın, tartışmalı sözleriyle gündeme taşıdığı tinerciler var bu hafta bu köşe yazısında.
* * *
“Biz sokaklarda aç-susuz kalırken, soğuktan arkadaşlarımızı kaybederken yanımızda dindarlar yoktu. Allah vardı.”
Belki de en çok bu sözler yüzünden, yazmadan edemedim. Cüneyt Özdemir’in programında konuşan, 19 yaşındaki bir tinercinin sözleri. Çok çarpıcı, çok acı...
Evet, dindarlar yoktu yanlarında... Peki solcular var mıydı? Ya da kendini sosyal demokrat, liberal, eşitlikçi, duyarlı ve saire diye adlandıranlar? Bizler var mıydık mesela yanlarında? Açık açık söylemekten başka çare yok; onlar yoksullukla, göçle, eğitimsizlikle, ailevi sorunlarla, şiddetle karşı karşıya kalıp sokağa mecbur olduklarında, sokakta, soğukta, açlıkta ayakta kalabilmek için tinere sığındıklarında, hiçbirimiz yoktuk yanlarında.
Ne zaman ki çaresizlikleri

Yazının Devamı

“Benim çocuğum”*

6 Şubat 2012

Bir annenin, bir babanın çocuğu için yapabileceği en büyük fedakarlık nedir? Nazım’ın güzel deyişiyle, İşin kolayına kaçmadan cevap verin amaÖ. “Canımız ciğerimiz onlar bizim, herşeyimiz onların” lakırdılarını bir kalemde geçerek... Her ne kadar bu lakırdılar, sonuna kadar gerçek, sonuna kadar samimi olsalar da...
Nazım’ın dizesinden, Al Yazmalım Selvi Boylum’daki Asya’nın, genç güzeller güzeli Türkan Sultan’ın repliklerine geçelim. O, “Peki nedir sevgi?” diye soruyordu. Aşık olduğu adama sırtını dönüp zor zamanında kendisine, çocuğuna sahip çıkan adama doğru ilerlerken, “Sevgi emektir” diye yanıt veriyordu yine kendi sorusuna.
Biz de sinemanın, edebiyatın bu efsane satırlarından ilham alarak soralım şimdi; Peki nedir fedekarlık? Bir annenin, bir babanın çocuğu için yapabileceği en büyük fedakarlık nedir bu hayatta?

Hayat denen bu zor zanaatta...
Yemeyip yedirmek, giymeyip giydirmek... Hastayken gecelerce başında uykusuz beklemek... Onun geleceğine yatırım olsun düşüncesiyle, derslere, kitaplara, okul taksitlerine zar zor kazandığı ne varsa dökmek... Hepsi fedakarlık, özveri hepsi çaba... Hepsi anne babalığın şanında var. Ama kimse kusura bakmasın, hiçbiri bir anne

Yazının Devamı

Konak Sineması, İzmir’in sineması

30 Ocak 2012

Aslında, yine bir ‘Kahraman bakkal süpermarkete karşı’ hikayesiyle daha karşı karşıyayız. Şehir merkezinde, hatta on beş-yirmi sene evvel tüm mahallelerde olan sinemalar, giderek daha fazla AVM’lere hapsoldu.
Tekelleşmenin artmasıyla, bilet fiyatları yükseldi. Çoluk çocuk, aile sinemaya gitmek, bir lüks oldu. Hafta sonu ya da akşam saat altıdan sonra gibi yoğun seanslarda, öğrenci bileti uygulaması kaldırıldı ya da çok küçük bir indirim yapılmaya başlandı. Hasılatı garanti gişe filmleri beyaz perdeye ipotek koydu. Sinemaseverlerin gözünü gönlünü okşayacak seyirliklere, kolay kolay yer açılmaz oldu.
Emek sineması üzerinden nicedir süren mücadele malum. İzmir’de de durum pek farklı değildi. Elhamra, Konak gibi İzmirlilerin hafızasında iz bırakmış, şehrin tarihi sinemaları da birbir pes edip, kapılarına kilit vurmuşlardı.
Tüm bu keyifsiz tablo baki iken, İzmir’in kalbi Konak’tan güzel haberler geldi. Tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın girişinde Oska Pasajı’ndaki Konak Sineması, İzmir Sinema ve Görsel Sanatlar Derneği’nin çabasıyla, ‘callcenter’ olmaktan son anda kurtarıldı. Dernek öncülüğünde, pek çok öğrenci, sanatsever, İzmir’in tarihine, kültürüne duyarlı vatandaş elele verdi.

Yazının Devamı

Expo’da bir afet-i devran şehir: İzmir

23 Ocak 2012

Güzellikleri dillerden düşmeyen İzmir’in kızlarını geçin bir kalemde. Bu genç kızlara da havalarını, cakalarını veren asıl güzel, bu şehirdir, İzmir’dir!
Bu şehir, inci gibi, deniz kokulu, gün batımı renklerine bürünmüş, hem zarif, vakur hem neşeli, matrak, keyifli bir ‘kadın şehir’dir. Şehirlerin afet-i devranıdır. Ve bu sıfatı, asırlardır kimselere kaptırmamıştır.
Afet-i devrandır, afet-i devrandır da... Nasıl anlatalım?...
Hani çok güzel, ışığı, neşesi, havasıyla herkesi etkileyen, kendisine hayran bırakan kadınların pek çoğunun hüzünlü hikayeleri gibi... Güzel ‘kadın şehir’ İzmir’in de hikayesi, biraz eksik, biraz haksız, biraz buruktur. Güzelliğinin şanına yakışmaz.
Bu şehrin dokusuna, zenginliğine, tarihine baktığınızda, İzmir’e yılların ne kadar hoyrat davrandığını hemen anlarsınız. Ama altını çizmeden olmaz; herşeye rağmen mihrap yerindedir! Kötü yapılaşmaya, yatırımsızlığa, Ankara’nın vefasız tavrına, yerel insiyatiflerin sıkıntılarına ve daha pek çok şeye rağmen, İzmir’in tartışmasız hala hüküm süren farklı bir güzelliği ve etki gücü vardır.

Hedef 2020

Yazının Devamı

Bonomo’nun sırrı

16 Ocak 2012

Ne demek yahu Bonomo?” “Sahne adı mıymış?”
Milli huyumuzdur. Çok tanıdık, bildik, alışıldık olmayan herşeye, böyle şüpheyle yaklaşırız biz. Neymiş, neyin nesiymiş, kimlerdenmiş? Koskoca ülke değil, bir dedikoducu mahalle mübarek!
Ana akım severiz biz. Tam da bu yüzden herhalde, bu ülkede kızların yüzde 60’ının adı Elif, Zeynep, Ayşe, erkeklerin ezici çoğunluğunun ise Ali, Ahmet, Mehmet’tir. Soyadına gelince; kaç milyon “Öztürk” var bu memlekette birbirine akraba olmayan, şaşırır kalırsınız!
Milli mesele
İzmirli genç müzisyen Can Bonomo, şarkılarıyla, kendine has müziğiyle adından söz ettirmeye başladığından beri, farklı soyadıyla da gündeme geldi. 24 yaşındaki bu genç, kıpır kıpır şarkıcı, şimdi Eurovision’da Türkiye’yi temsil edecek. Bizim yıllardır, bir milli mesele addederek Malazgirt Savaşı’ndan bahseder gibi bahsettiğimiz, milli maç gibi hazırlandığımız yarışma söz konusu olunca, şarkıcının soyadı ve museviliği de allanıp pullanıp yeniden gündeme getirildi.
Basında ve sosyal medyada, konunun o kadar çok bahsi geçti ki, Bonomo çıkıp, “Evet, Museviyim. Musevilik bir dindir. Türk’üm ve Türkiye’yi temsil edeceğim” gibi açıklamalar yapmak zorunda kaldı.
Bonomo’yu bu

Yazının Devamı

Eğitim şart! (mı acaba?)

9 Ocak 2012

3+5 ya da 1+4+4+4... Oyuncu sayısı bir türlü 11’i tutmayan bir futbol takımının sahaya dizilişini ya da basit bir matematik işlemini anlatmıyor bu sayılar.
Okul çağında çocuğu olan ya da eğitimci okurlar, eminim hemen çözmüştür bilmeceyi: Bu rakamlar, bir türlü sağlam bir çıkış formülü bulunamayan “milli eğitim” aritmetiğimizin sayılarla özetidir. İstediğin kadar topla çıkar, çarp böl! Tutmayan, yarım yamalak hesapların sayısal ifadesidir.
Türkiye’de yap-boz, deneme tahtasına dönmüş, bu arada peşi sıra başta öğrencileri olmak üzere herkesi şaşkına döndürmüş eğitim sistemimizde, büyük çaplı yeni bir değişiklik gündeme geldi. Zorunlu eğitim, 8 yıldan 12 yıla çıkarılıyor. Buna bir de bir senelik okul öncesi eğitimi eklediğinizde, tamı tamına 13 yıl ediyor. 1+4+4+4 formülünün sırrı bu!
İmam Hatip kriteri
Milli Eğitim Bakanı, zorunlu eğitim süresinin uzatılmasıyla, vatandaşların eğitim seviyesinin arttırılmasını hedeflediklerini açıklamış. Gelin görün ki, bu haber kimselerde pek “Aman toplum olarak eğitim seviyemiz yükselecek, ne güzel!” coşkusu yaratmışa benzemiyor. Dakka bir, gündeme, uygulamanın İmam Hatip Liseleri’ni orta öğretimde yeniden aktif hale getirmek için olup

Yazının Devamı

Bir yeni yıl yazısı yazmalı

2 Ocak 2012

Bir yeni yıl yazısı yazmalı... Memleketin gazete sayfalarından ayan beyan okunan dertlerine, sıkıntılarına, acılarına inat; bu yeni yıl yazısı umut verici olmalı.
“Aklın kötümserliği”ni azıcık kulak arkası etmeyi başarıp, “iradenin iyimserliği”ne sımsıkı sarılmalı.
2011, gider ayak ağzımızda tat bırakmadı mı? Umutlarımız, neşemiz enkaz altında mı kaldı? Bombardımana mı tutuldu çocuk gülüşlerimiz? Sansürlerle mi gölgelendi? Çok mu can yandı? Çok mu kan aktı? Çok mu kem söz çıktı ağızlardan? Vicdanlar sızım sızım sızladı mı? Ya da daha vahimi, vicdanlar kör, sağır, dilsiz, kalpsiz mi oldu? En çok kadınlar mı öldü yine? Afilli büyüme rakamlarına rağmen, yoksulluk belası bu yıl da yakamızdan düşmedi mi?
Varsın olsun... Yeni yıl her halükarda beyaz bir sayfa, yeni, taze bir başlangıçtır.
Torpilli kanaat notu
İşte bu yüzden yeni yıl yazısında, hal ve gidişat notumuza bakmadan, sırf motivasyon olsun diye, şöyle bol keseden bir kanaat notu kullanmalı.
(Yüce gönüllü öğretmenlere ve ataması yapılmayan binlerce öğretmene de, bu satır arasında elbet bir hürmetli selam çakmalı.)

Yazının Devamı

Fransa protesto görsün!

26 Aralık 2011

Fransa Ulusal Meclisi’nden geçen “Ermeni Soykırımı’nın reddinin hapis ve para ile cezalandırılması” teklifinin yarattığı kriz, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den tutun da, en sıradan vatandaşa kadar herkesi rüzgarına katmış durumda. Resmi demeçlerden, sokağa, sosyal medyaya, her yerde ifade edilen bir öfke var.
Ama bu siyasi öfke selinde, “Kim içini döktü, kim rahatladı?” diye soracak olursanız; size Fransız malı arabasını kıran Türk gurbetçi derim. En son, Abdullah Öcalan nedeniyle İtalya ile aramızda çıkan krizde de İtalyan işi ipek kravatlar mı yakılmamıştı, İtalyan ürünlerin üzerinde mi tepinilmemişti... Bizde neredeyse yerleşik bir diplomatik tavır bu anlayacağınız. Ne kadar rasyonel, karşımızdaki devleti ne kadar ırgalar orası başka...
Konuyla ilgili en popüler protestolardan biri de, sosyal medyada Sarkozy’nin kısa boyu nedeniyle, diğer liderlerle fotoğraf çektirirken ayağının altına takoz koyduğu fotoğrafları paylaşmak. Fotoğraf altını tahmin ediyorsunuz değil mi? “Boyun kadar konuş Sarko!”

Durumdan vazife çıkaranlar
Fransa Meclisi’nden çıkan karara çok sinirlenip bir türlü sinirini atamayan tüm yurttaşlara müjdeli haber var. Metin olun! Sayın Melih Gökçek,

Yazının Devamı