İflah olmaz muhalifler

17 Ekim 2011

Ünsal Oskay’ın meşhur kitabı “Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım”dan esinlenerek söylemek en güzeli galiba:
“İflah olmaz muhalifler olalım!”
Çünkü şakşakçılık öldürür! Önce aklı öldürür, sonra ruhu... Toplumsal boyutta düşündüğünüzde, bu doğal afetten beter bir garabettir.
“İflah olmaz muhalif” olmak, son zamanlarda hükümeti eleştirenleri yaftalamak için icat edilmiş yeni bir deyim. Başta gazeteciler olmak üzere yazan, çizen, konuşan herkes ve her kurum bu yaftanın hedefinde olabiliyor. Özünde taşıdığı anafikir şu:
“Ekonomik krizleri teğet geçtiğimiz, demokratik açılımlardan açılımlara koştuğumuz, dünya gücü olmaya oynadığımız şu günlerde, daha ne istersin bre münafık!”
Birinin “iflah olmaz muhalif” olduğunu söylediğinizde, “Aman canım, onun söylediklerinin ne önemi var? Onun işi gücü eleştirmek” diyorsunuz aslında. Ve böylece, eleştirenin ne söylediğinin hükmü, önemi azalıyor sanki. Yine bildik saflarımıza çekiliyoruz. Düşünceler susuyor, cepheler konuşuyor. “Yandaşlar” ve “iflah olmaz muhalifler” cepheleri karşı karşıya bu sefer...
Peki muhalefet nedir? Bir kere demokrasinin gereğidir, olmazsa olmazıdır. Demokrasi denen sonsuz arayışta, iktidar körleşmesine karşı

Yazının Devamı

Bir otopark hikayesi

10 Ekim 2011

Haber ajansları, “İzmir’in göbeğinde dehşet” diye geçmişler haberi. Sahiden İzmir’in en işlek merkezlerinden biri olan Çankaya’da, beş yıldızlı bir otelin otoparkında bir kadın saldırıya uğradı.
“Gece vakti kadının dışarıda ne işi var” zihniyetini hala açıktan ya da gizliden savunabilenler için belirtelim; her şey güpegündüz oldu bitti...
Otelin otoparkının 7. katına iş çıkışı arabasını almak için gelen kadın, çantasını isteyen saldırgana direnince saldırgan, kadını darp edip, elektroşok cihazıyla bayıltıyor.
Daha sonra kadının ellerini ve ayaklarını bağlayıp, arabayla olay yerinden kaçmaya çalışırken kaza yapıyor. O telaşla arabayı ve içindeki genç kadını bırakıp kaçıyor.
Bütün bu hikayeyi, sadece basit bir noktaya dikkatinizi çekmek için anlatıyorum.
Avrupa’da pek çok ülkede kullanılan çok basit bir pozitif ayrımcılık
uygulaması, Türkiye’de hala yerleşikleşemedi. Bu pozitif ayrımcılık, çok katlı otoparkların girişe en yakın katlarının, en göz önündeki park yerlerinin, özellikle kadın sürücülere ayrılmasından ibaret.

Yazının Devamı

Paşam bizi tatile götür

3 Ekim 2011

Özellikle referandumdan sonra, şimdi de yeni Anayasa tartışmaları vesilesiyle hükümet başta olmak üzere, pek çok kesim tarafından daha sık, daha güçlü seslendirilir oldu bu istek:
12 Eylül’le hesaplaşmak!
Peki 12 Eylül ile hesaplaşmaktan ne anlıyoruz sahiden?
Gençleri döve öldüre, işkenceden geçire geçire apolitikleştiren otoriter sistemle hesaplaşmayı anlıyorsak eğer...
Bugün Türkiye’nin tek Öğrenci ve Gençlik Sendikası Genç-Sen’i kapatmayı nasıl açıklayacağız?
12 Eylül’ün ardından 23 bin 700 dernek kapatıldı.
1980’de Türkiye’de sendikalı işçi sayısı yaklaşık 5 milyon 700 bindi.

Yazının Devamı

“HEStir!“demenin vaktidir

26 Eylül 2011

HES HES HES, Hadi be sen de
Kes kes kes, Bizi iyi dinle!!
* * *
Şu 9 sütun gazetenin dili olsa da Muğlalı köylü kadınlarla birlikte, bu rap şarkıyı söylese sizlere. Yaklaşık 40 kadından oluşan bir rap korosu düşünün. Ege’nin, Anadolu’nun kadınları bunlar. Özgüvenlerinden, dimdik duruşlarından, yaratıcılıklarından etkilenmeyene aşkolsun!
Kadın çocuk hep birlikte, Köyceğiz’deki Yuvarlakçay HES (Hidroelektrik Santral) projesini protesto etmek için yazdıkları “HEStir” adlı bu şarkıyı söylüyorlar. Bir yandan da ritme uymuş, öğrendikleri hiphop figürlerini yaparak dans ediyorlar. Şarkının orta yerinde 85 yaşındaki Fatma Nine’ye uzatılıyor mikrofon. Fatma Nine, doğaçlama bir ağıt söyleyiveriyor.
Nasıl güzel anlatamam! Muğlalı kadınların HES öfkesini anlatan bu keyifli, dinamik, bizim havalara benzemeyen şarkıya nasıl yakışıyor!
Muğlalı kadınlardan oluşan Şalvar-Rap adlı grubun bu şarkısının videosu, internette izlenme rekorları kırmıştı. Yuvarlakçay’da 11 ay geceli gündüzlü süren HES nöbeti ve hukuk mücadeleleri kazanılıp, proje geri çekilince, bu şarkıyla kutlamalar yapılmıştı.

Yazının Devamı

Yaramaz çocuklar

19 Eylül 2011

İsmail Türüt, Hıncal Uluç, Kurtlar Vadisi...
“Hepsi iyi çocuklardır, tanırız!”
İsmail Türüt’ü gördüm geçen gün televizyonda. Kendi köpeği ısırmış. Son günlerin ana gündem konusu Kıvanç Tatlıtuğ’un baklavalı gövdesine benzemeyen gövdesini açmış, sargılarını gösteriyordu kameralara.
Sonra 3G teknolojisi kullanılarak canlı canlı eşine bağlanıldı. Türüt’ün nasıl bir eş, nasıl bir baba olduğu falan anlatıldı uzun uzun. İzlerken tek bir şey vardı aklımda...
Bu hafta Hrant Dink’in doğum günüydü. Ölülerin doğum günü olmaz, haklısınız. Ama dostları, ailesi ve onun öldürülüşüne tanıklık eden bu ülkenin vicdanlı insanları, Hrant’ın ideallerini yaşatmak adına kurdukları dernekle, bu ülkenin demokrasi tarihinde ölümsüzleşen bir gazeteci aydının doğum gününü kutladılar.
Katile türkü
Neden söz ettiğimi anlamayanlar için, şöyle bir hafıza tazeleyelim. Türüt, Dink’in öldürülüşünün, katiliyle polislerin Türk bayrağı önünde kutlama havasında fotoğraf çektirişinin hemen ardından bir türkü yapmıştı:

Yazının Devamı

Sonbahar ve sinema keyfi!

12 Eylül 2011

Bu yaz İzmir’de yazlık açık sinema keyfini yer yer tatma fırsatı bulduk. Yaşayan bilir, gazoz bile daha tatlıdır yazlık sinemalarda.
AVM’lerdeki gibi rahat, atraksiyonlu geniş koltuklar yoktur belki ama yan yana dizilmiş, daracık tahta sandalyelere yastıklar koyup, çoluk çocuk sıralanmanın da güzelliği başkadır.
Artık yazlık sinemalar, doyumluk değil, tadımlık bir keyif olarak kalmaya mahkum gibi. Ve biz, biraz da bu nedenle yazı, iyi filmlere hasret, dvd’lere mahkum geçirmeye devam edeceğiz.
Benim gibi yaz bitti, diye kederlenip, hayıflananlar için teselli niteliğinde olsun, bu pazartesi yazısı. Peki konumuz mu ne?
Sonbaharın gelişiyle, tatil rehavetinden çıkıp büyük şehirlere dönüldükçe, açık havada hafiften üşümeye başlayıp keyifli kalabalıklar içerilere doğru çekildikçe canlanan, yeniden hız kazanan sinema sezonu ve bu sezon bizler için zulada saklanmış bir büyülü hediye film: Paris’te Gece Yarısı.

Bir Paris fantazisi

Yazının Devamı

Polat Alemdar’ın günahı

5 Eylül 2011

“Daha kaç kadının ölmesi lazım?”
“Çocuğunun annesini 29 yerinden bıçakladı”
“Ablasını kaçırana 9 kurşun sıktı”
“Sevgiliden kurşun yağmuru”
“Tartıştığı eşinin başını çekiçle ezdi”
“Boşanmak isteyen karısını bıçakladı”
“Eşini öldürdü sonra intihar etmek istedi”

Yazının Devamı

Sabotaj değil kendi ayağına sıkma

29 Ağustos 2011

Güzelim ormanların, telafisiz alev alev yanışına mı yanayım, şu uğursuz öfkeyi, savaş dilini, cepheleşmeyi her gün biraz daha kanıksamamıza mı? Ne dersiniz a dostlar? Hangisi daha acı? Hangisi daha çok şey çalıyor bizlerden, bu canım ülkeden?
* * *
Bir yaz klasiği! En acısından, en içe oturanından... Yine cayır cayır ormanlar yanıyor. Yeşilin güzelim tonları katran karası. O yanarak can veren hayvanlardan birinin bakışına değse bakışımız, ömür billah kendimizi affedemeyiz herhalde. İnsanlığımızdan utanırız. Öyle büyük bir acımasızlık ettiğimiz.
Biz diyorum, işin içine hepimizi katıyorum. Çünkü sözünü ettiğimiz, orman yangını. Doğal afet değil, yüzde 90 insan icadı bir felaket. Diğer yüzde 10’luk oran, gökten düşen şimşeğin kabahati olsun.
Şimşeğe azar kayılmaz, fatura kesilmez. O yüzden, biz yine gelelim yüzde 90’lık kendi kabahatimize...
İzmir yanıyor
Ege’de yangın haberlerinin haftalardır ardı arkası kesilmiyor. Datça, Seferihisar, Urla, Bayındır, Menemen, Bornova, Foça, Söke...

Yazının Devamı