Yazarlar Aziz Nesin ile...

Aziz Nesin ile...

09.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Aziz Nesin ile...

Aziz Nesin ile...


       6 Temmuz, Aziz Nesin’in ölümünün beşinci yıldönümüydü.
       Bu ülkenin tarihinde kalemiyle, en güçlü silah olarak geliştirdiği mizahla, eleştirileriyle, önerileriyle, girişimleri ve eylemleriyle, yaşamımıza anlam kazandırmıştı.
       Beş yıldır bu toplum onun uyarılarından yoksun...
       Hep inanıyorum ki, beş yıl önce ölümünün ardından tonlarla methiye düzen büyük küçük devlet adamları, yöneticiler, milletvekilleri, çeşitli kuruluşlar onun uyarılarına kulak verseydi, onu dışlamak ya da sanık sandalyesine oturtmak ya da “düşman" bellemek yerine, akıldışılığa karşı açtığı savaşı anlamaya çalışsalardı, o uyarıları tartışmaya açsalardı hem kendileri hem de toplumun kazançları sonsuz olurdu...
       Aziz Nesin, bugün hayatta olsaydı eğer, ölesiye çalışmayı, üretmeyi sürdürür, bir konferanstan öteki panele koşar, düşünce platformunda açtığı tartışmalarla, kimilerini öfkeden çılgına çevirir, ama çoğunluğunun da, rehavet, miskinlik ve bıkkınlık içinde boşvermişliğe, vurdumduymazlığa terk edilişini engellerdi...
       Aziz Nesin bugün hayatta olsaydı eğer, toplumu dürtmekle, uyarmakla, sarsmakla kalmaz, en olağan diye kabul ettiğimizin hiç de olağan olmadığını görmemize neden olur, yaşamın her anını sorgulamamıza yol açardı...
       ***
       Ölümünden çok kısa bir süre önce, Aziz Nesin “en büyük tehlike" diye nitelediği şeriata karşı Uluslararası Anti Fundamentalist bir kongre hazırlıkları içindeydi... Ama Aziz Nesin bugün hayatta olsaydı eğer, yine de, laiklik ve demokrasi ilkeleriyle hiç bağdaşmayan bir dünya görüşünü savunan Erbakan’ın altı yıl önce yaptığı bir konuşmada düşüncelerini açıkladı diye hapsedilmesine karşı çıkardı gibime geliyor... Tıpkı “demokratik haklar yalnız bize" diyen herkese karşı çıkacağı gibi...
       Aziz Nesin bugün hayatta olsaydı eğer, Susurluk olayının ve Ağca ilişkilerinin, kapalı kapılar, tozlanmış dosyalar, sahte beyanatlar, yanıltıcı manşetler, satır araları, sütunlar arasında kaybolmasına; “Devlet sırrı" kalkanı arkasında gizlenmesine karşı çıkar, “devlet sırrıönı “sır" olmaktan çıkarmak için kolları sıvar ve hepimizi harekete geçirirdi...
       Aziz Nesin hayatta olsaydı eğer, belki de bu sabah, (bu yazıyı, yazdığım perşembe günü sabahı) bana telefon eder, Milliyet 2000’de Şükran Özçakmak’ın “Çocuğa Adalet Yok" yazısını altını çize çize yeniden yeniden okutur, yasal zorunluluk olduğu halde çocuk mahkemelerinin bir türlü kurulmamasına isyan eder, son beş yılda DGM ve Ceza Mahkemeleri’nde hakim karşısına çıkan bir milyon çocuk için kahrolur ve çocuk mahkemelerinin kurulması için seferberlik başlatırdı...
       ***
       Aziz Nesin hayatta olsaydı eğer belki de onu birkaç akşam önce, Küba’ya götürürdüm. Daha doğrusu Küba’yı İstanbul’a getiren “Buena Vista Social Club"ın konserine götürürdüm. Sesini duyar gibiyim: Aziz Nesin, Küba’ya ekonomik ve kültürel ambargo koyan ABD’ye koca bir nanik çeker, müziğin ambargo mambargo dinlememesinden müthiş keyif alırdı. İhtiyar delikanlıların, 80’ini aşmış piyanist Ruben Gonzales’in piyanosunun, çocuk yüzlü (yoksa kedi yüzlü mü demeli?) 74 yaşındaki İbrahim Ferrer’in sesinin peşine takılır, topluluğun tek kadın sanatçısı Omara Portuondo’nın daha genç örneğin 18 yaşında olmadığına biraz hayıflanır, ama sesiyle büyülenir, Afrika, İspanya, Latin Amerika ve Kuzey Amerika etkilerini harmanlayan Küba halkının özgün müziğiyle coşar, coşar, coşardı... Ve hiç kuşkum yok “Dos Gardenias" - “İki gardenya" şarkısıyla gözyaşlarını tutamazdı...
       Aziz Bey’i konsere götüremedim, ama uyarılarına kulak vermekten bir an olsun vazgeçmiyorum.




Yazara E-Posta: zoral@milliyet.com.tr