Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Artık biliyoruz ki; Türk hukuk sisteminde, hukuka aykırı bir biçimde elde edilen kayıtlar bir yargılamada kanıt olarak kullanılamaz.
Ancak 17 Aralık soruşturmasını da konu alan bazı ses kayıtlarının internet sitelerine düşmesine karşın, bu tapelerin yayımlanmasıyla ilgili gizlilik kararı ve medyanın çekinceleri kamuoyunun kafasını karıştırdı.
Gerek meslektaşlarımız gerekse bazı okurlarımız hukuk dışı bile olsa dinlemelerin içeriğinin önemi ve iddiaların araştırılmasının gazeteciler açısından bir değerinin olup olmadığını sorguluyor.
Metin Fuat Dereli adlı okurumuz şöyle diyor:
“Hatırlarsanız Sedat Bucak ile Mehmet Ağar hakkında ‘çete oluşturmak’ suçundan düzenlenen fezlekelerdeki iddialar basında çarşaf çarşaf yer alınca kamuoyu bazı gerçekleri öğrenebilmişti. Bugün değişen nedir? Eski bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar hakkında hazırlanan fezlekeleri bilmeden, hangi telefon görüşmelerin hukuk dışı elde edilip edilmediği neyin doğru olup olmadığını nasıl anlayacağız. Ayrıca hukuken bir yaptırımı olsa bile gerek fezlekelerin içeriğini gerekse ses kayıtlarının medyada yayınlanması bizim için doğru bilgiye ulaşmaksa, sizin içinde ifade özgürlüğü kapsamına girmez mi?”

Kamu ve kişilik hakkı
Soruşturma dosyalarındaki gizlilik kararı CMK ve TCK’daki bazı hükümlere dayandırılmaktadır. Bu nedenle dosyalar sadece kamuoyuna değil, soruşturma komisyonu kuruluncaya kadar Meclis’in bile incelemesine açılmayacak. Gizliliğin ihlali yasalara göre suç. Ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan bazı hükümler ve bazı mahkeme kararları toplumu ilgilendiren bir konuda halkın bilgilendirilmesindeki çıkarın, kişilik haklarının korunmasından daha önemli olduğu sonucuna varmaktadır. Mahkeme hukuka aykırı elde edilen kayıtların, kamuoyunu ilgilendiren bir konu olması halinde buradaki dengeyi de basın özgürlüğü üzerinden kuruyor.

AİHM’nin kararları
Basın hukuku alanında uzman Ceza Hukuku Derneği Başkanı Fikret İlkiz, bir soruşturmanın gizliliğini basın ihlal edebilir mi? sorusuna yanıt oluşturabilecek pek çok örnek veriyor:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Weber / İsviçre davasında soruşturmanın gizliliğini basın ihlal edebilir mi? sorunun yanıtını vermiştir. Bu kararda devam etmekte olan bir tazminat davasının soruşturmasının gizliliğini bir basın toplantısı sırasında ihlal eden gazetecinin mahkûm edilmesinin ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna karar verildi.. AİHM’si News Verlags Gmbh & CoKG / Avusturya davasında ise sanığın resminin yayınlamasını yasaklayan mahkeme kararını, ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirdi.

Castells davası emsal
Bütün bu kararlar yanında çok daha önemli olan bir diğer karar Castells/İspanya kararıdır. Castells / İspanya davasında bir İspanya senatörünün Bask bölgesindeki faili meçhul cinayetlerle ilgili bir dergide bir makale yayınlaması üzerine Milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırılarak hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Dava konusu yazıda, işlenen cinayetlerin ve bunları işleyen faşist örgütlerin bir listesine yer verilerek cezasız kalan suçların arkasında başta hükümet ve onu oluşturan idare olmak üzere tüm devlet teşkilatının bulunduğunun iddia edilmesi, “hükümetin manevi şahsiyetine hakaret” olarak İspanyol yargısı tarafından kabul edilmiştir.
Olayı inceleyen Divan; hükümet hakkındaki eleştirinin caiz olan sınırlarının, özel kişilere hatta bir politikacıya yapılan eleştiriye oranla daha geniş olduğu, hükümetin medyadaki haksız saldırı ve eleştirileri başka yollarla önlemek varken, işgal ettiği hâkim pozisyonu dolayısıyla ceza davası açarak önlemeyi tercih etmesini ise aşırılık olduğu değerlendirmesini yaparak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği tespitini yapmıştır.
Mahkeme parlamentodaki bir muhalefet üyesinin ifade özgürlüğüne müdahaleyi incelerken çok daha dikkatli davranarak, Parlamentodaki söz söyleme özgürlüğü yerine, haftalık bir yayın organını tercih ederek görüşlerini “yazılı basın” yoluyla açıklayan Castells’in karşılaştığı “müdahaleyi” “basın özgürlüğünün” korunmasına verdiği önemle açıklamıştır.

Basının görevi
Divan kararında da: ‘Somut olayda şikâyetçi fikirlerini senato kürsüsünden değil ki bunu hiçbir müeyyideye uğrama korkusu olmaksızın rahatça yapabilirdi, kendi seçtiği dergide açıklamıştır. Ancak bu yöntemi seçmiş olması, kendisinin hükümeti eleştiri hakkını kaybettiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu bir devlette, basının çok önemli bir yere sahip olduğu hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Her ne kadar basının, karışıklıkların önlenmesi ve başkalarının şeref ve haysiyetlerinin korunması gibi bazı sınırları varsa da, ana görevi, siyasi sorunlar ve kamuoyunu ilgilendiren diğer konularda haber ve fikirleri yaymaktır’ şeklinde görüşünü dile getirir.”