TBMM’de kadına yönelik şiddetin sebepleri ve gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan komisyonun davetlisiyiz. Gazeteci Oral Çalışlar ve Prof.
Dr. Çiler Dursun ile birlikte. Konu; kadına şiddet olaylarına medyanın yaklaşımı, haberlerde kullanılan dil ve çözüm önerileri, temel sorun alanları, deneyimlerimiz ve bu alanda alınması gereken tedbirler...
Aynı gün Mersin’de tecavüze direndiği için öldürülen Özge-can Arslan’ın cesedi tanımadığı üç erkek tarafından yakılıyordu...
AK Parti İstanbul Milletvekili Alev Dedegil başkanlığında toplanan komisyonun, kadına yönelik şiddetle ilgili ne yapabiliriz, nasıl önleyebiliriz? sorularıyla tezahür eden iyi niyetinden şüphem yok. Sadece bizim değil, birçok sivil toplum örgütünün de, görüşlerine başvurduklarını biliyorum.
Medyanın dilinin etkisi
Ancak sorun şu ki; bazı komisyon üyesi siyasetçilerle biz gazeteciler ve akademisyenler arasında ortak bir dil oluşturu-lamadı. Oysa dil çözüm demektir. Ortak bir dil için öncelikle ortak bir vicdan, bunu yapmak içinde gerçeklerle yüz-leşmemiz gerekiyor. Medyanın kadın şiddetine yönelik haberleri nasıl verdiği ve nasıl vermesi gerektiği konusunu bir tarafa bırakıp, kadın sorununa ilişkin bütün çelişkileri ve yaraları aynı anda o masaya yatırınca haliyle konuyla ilgili olsa da soruna çözüm üretmeyen tartışmalara da zemin yaratıldı.
Elbette kadınların cinayete kurban gitmesini tek bir sebeple açıklamak mümkün değil.
Bu cinayetlerin ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel birçok nedeni var. Bizim üzerimize düşen bu sorulara yanıt bulmaktır. Örneğin kadın cinayetleri siyasi iktidarın kadına bakışının bir yansıması olabilir mi? Yasaları sanıkların lehine değiştiren bir ülkede siyasetçilerin idam talep
etmeleri sorunu çözecek mi? Medyanın kadına yönelik şiddete karşı duyarlı olması; haberin dilinin “sorunlu” olmasını engelliyor mu? Ama en önemlisi de yargının sanıklara akıllara durgunluk veren gerekçelerle ceza indirimi uygulamasının sonuçlarını sorgulamak olmalı...
Üzeri örtülen zihniyet
Eğitimin cinsiyet ayrımcılığını körüklemesi, hava durumu raporu sunar gibi öldürülen kadınların istatistiğinin tutup sadece durum tahlili yapmanın ötesine geçilememesi... Belki de tam da bu nedenle önce erkeklerden başlamalıyız... Tecavüz edilen, dövülen, bıçaklanan, yakılan bir kadının tabutunu niçin taşımadıklarını sorarak...
Çünkü sorun daha da derin olabilir; kadına ve çocuklara yönelik bu şiddet, bulunduğumuz coğrafyada üzeri örtülen bir zihniyetin dışa vurumu da olabilir.
Her şey neden olabilir. Ama acilen bir çözüm üretmek istiyorsak öncelikle kadın örgütlerini görmek zorundayız. Kadın cinayetlerini durdurmak için çözüm öneriyorlar. Siyasi iktidara düşen çözüm önerilerini hayata geçirmek, basına düşen de bu çözüm önerilerini görmek, yasaların neden uygulanma-dığını sorgulamak olmalıdır.
MİLLİYET’İN SAĞLIK DİZİSİ
Ombudsmanların görevi eleştirel olmaktır. Ancak ben eleştiriyi bazen neyin haber olmadığını anlatarak değil, neyin nasıl haber olabileceği üzerinden de anlatmaya çalışıyorum. Milliyet’in dokuz gün süren geleneksel ve tamamlayıcı tıp yönetme-liğinde yer alan tedavilerin anlatıldığı bir yazı dizisi buna en iyi örnek. Bitkisel tedavilerden, müzik terapiye uzanan çeşitli tedavilerin abartısız, bilimsel gerçeklere uygun ve o konularda uzmanlaşmış sağlıkçılar tarafından anlatılması doğru habercilik adına çok önemliydi. Medyada halkın duygularını istismar eden; sağlık mesleği üyesi olmayan kişilerin halk sağlığını tehdit eden “Tedavi, şifa, çözüm, mucize” başlıklarıyla sunulan önerileri, sağlık haberciliğinin en önemli sorunlarından. Yazı dizimiz hakkında okurlardan gelen olumlu geri bildirimler ise bu hassasiyetle takip ettiğim yazı dizisi açısından oldukça değerliydi. Bunda yazı dizisini hazırlayan Metin Uyar’ın; fitoterapi alanında yüksek lisans, sağlık yönetimi alanında doktora yapmakta olan bir eczacı olmasının ve bir üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştığı için bilimsel kimliğine zarar vermeyecek titizlikte çalışmasının önemi büyük. Uyar’ı sağlık haberciliğindeki özeni ve ilkeli duruşu nedeniyle tebrik ederim.
