Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Soma’da meydana gelen maden faciası ve sonrasında yaşananlar gösterdi ki; biz çare üreten değil, sorun biriktiren bir ülkeyiz. Çözüm üretemediğimiz sürece de her bir felakette, büyük fotoğrafa yansıyan bu akıl ve vicdan tutulması sürüp gidecek...
Artık hepimiz için tecrübeyle sabittir; depremler yıktı, ocaklar çöktü, grizular patladı, yüzlerce insanımızı böyle kaybettik ama hep unuttuk, yaraları sarmak yerine hep aynı şekilde, aynı bilinen nedenlerle yeniden yeniden aynı acıları yaşamak zorunda bırakıldık.
Yine yüzlerce işçi can verdi, onlarca işçi halen toprağın altındayken hâlâ acıya öfkeyle karşılık veriliyor. Hâlâ ceset torbaları üzerinden siyaset yapılıyor, felaket bölgesinden manipüle edilmiş yalanlarla sosyal medya üzerinden insanlar birbirlerine karşı kışkırtılıyor.

Felaketler bizi bölüyor
Türkiye’de ilk defa bir “felaket” bizi birleştirmiyor, aksine birbirimizi suçlayarak, hırpalayarak, döverek, tekmeleyerek, hakaret ederek bölüyor. Ortada ne devlet terbiyesi kaldı ne de insanların acılarına saygı. Peki bizi böyle bir acı bile bir araya getiremiyorsa ne getirecek?

Neyi paylaşamıyoruz?
İnsanlara mezar olan bir maden ocağı ile ilgili ortaya çıkan gerçekleri protesto etmek; devleti protesto etmek midir? Devletin görevi insan hayatını hiçe sayanları, ihmalkârlığı ortaya çıkartmak; buna isyan edeni, feryat edeni yatıştırmak olmalıdır. Felaket bölgesinden yalan haber yapmak, alakasız fotoğrafları sosyal medyada yaymak nasıl bir ahlaksızlıksa, bir felakete ilişkin gerçekleri kamuoyundan saklamak, o acılı halkın öfkesini şiddetle bastırmak da bir o kadar suçtur.
Dolayısıyla hepimizin yapması gereken şeyler var.

Sorumlu gazetecilik şart
Bu acı olayda ihmali olanların yargı karşısına çıkartılmasını talep etmek, acılı insanların yaralarını sarmak, yeni felaketlere yol açılmasının önüne geçecek yeni düzenlemeleri yapmak, bunu yapacak siyasi iradeye sahip olmak ve bütün bunları destekleyen sorgulayan bir sorumlu gazeteciliğe ihtiyacımız var.
Milliyet bu sorumluluğu üzerine almış görünüyor.
Birincisi; sadece siyasilerin açıklamalarıyla yetinmeyip bu felakete ilişkin kamuoyunun önünde biriken sorulara da bölgeye muhabirlerini yazarlarını göndererek yanıt bulmaya çalışıyor.
Ölen madencileri, geride bıraktıkları aileleri, maden ocağı ile ilgili müfettişlerin tespitlerini, sorumlu olanları, yardıma koşanları, ocağın kapısına bekleyenleri, ocağın içinde kaybettiklerimizi bölgede yaşanan gerilimleri, kurtarılanlara verilecek psikolojik desteği, kurtarma ekiplerini, bundan sonra nasıl bir hukuki süreç izleneceğini okurlarıyla paylaştı.
Biliyoruz ki; Abdi İpekçi zamanında başlatılan ve Milliyet’in önem verdiği konulardan biri de kampanyalar.
Bugüne kadar birçok sosyal yardım kampanyasına öncülük eden Milliyet’in Soma’nın yaralarını sarmak için başlattığı kampanyanın önemini okurlarımızdan gelen mailler ortaya koymakta. Ayten Kaygılı, Recep Darı adlı okurlarımız gazetenin sadece habercilik yapmayıp felakete el uzatmasının önemine değinirken, Yıldırım Özbek adlı okurumuz da benzer duygularla kaleme aldığı açıklamasında şöyle diyor:

‘Gurur duydum’
Abdi İpekçi döneminde Milliyet’e neden bu kadar düşkün olduğunu anlayamazdım. Ta ki 1992’de Erzincan depreminin olduğu zamana kadar... O günden beri bende bir Milliyet okuruyum. O büyük, bütün ülkeyi ağlatan felakette o zaman Milliyet, bırakın başka gazeteleri devletin yapmadığını yapmış büyük bir yardım kampanyası başlatmıştı. O gün Milliyet’in sadece işini yapan, haber veren bir gazete olmadığını, yardım eli uzatan büyük bir aile olduğunu düşünmüştüm. Milliyet’in madende ölen Soma işçilerinin aileleri için yine ayaklandığını görünce yazmadan edemedim. Babamı andım, ağladım. Gazetemle gurur duydum. Acıyı hep birlikte paylaşmayacaksak ne zaman paylaşacağız. İyi ki varsınız. Gazetemizi hiçbir şeyin gölgelemesine izin vermemenizi rica ediyorum. Bu kampanya önemlidir. Başarılarınızın devamını diliyorum.”
Bu hepimizin temennisi...
Önceliğimiz elbirliğiyle yaraları sarmak olmalı, çünkü biliyoruz ki;
“Gönül derin küser yarasına yara açana...”