Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şimdiye kadar hep yabancı restoranlar İstanbul’a geldi diye sevindik. Şimdi durum değişti. İstanbul’da doğmuş ve çok kısa sürede zincir haline gelmiş Kitchenette, ilk yurt dışı şubesini Bakü’de açtı


İlk defa bir Türk restoran zinciri yurt dışında şube açıyor. Üstelik kebapçı ya da Türk lokantası değil bahsettiğim. Kitchenette tam iki hafta önce Bakü’de açılmış. Şimdi sırada Moskova ve Londra şubeleri var.
Kitchenette’i seversiniz, sevmezsiniz önemli değil. Bizde herhangi bir alanda biri hızlı büyüdü mü herkes onun hakkında söylenmeye başlar. Oysa kabul etmeliyiz, Türkiye’de doğmuş ve çok kısa sürede zincir haline gelmiş bir restoran markasının yurt dışına gitmesi çok önemli bir gelişme. Peki ama neden biz bunu daha önce duymadık?
Milliyet’in yemeğinde Levent Büyükuğur’la sohbet etme fırsatım olmasaydı Kitchenette’in dünyaya açıldığından haberim olmayacaktı. Levent Büyükuğur, İstanbul Doors Group’un ortaklarından. İstanbul Doors; Group Anjelique, Wan-na, Da Mario, Vogue, Kitchenette, Zuma, Mama, Gina, A’jia’nın sahibi. Yani İstanbul yeme-içme ve eğlence dünyasının en büyük şirketi.
Konu yeni projelerine geldiğinde Levent Büyükuğur çok sakin, zannedersiniz ortada hiçbir şey yok. Sonra ısrarlarım üzerine anlatmaya başlıyor. Yakında hızlı servis veren yeni bir zincir kuruyorlar. Maslak ve İstinye Park’tan başlayacaklar. Uzun zamandır açılacağı konuşulan yeni balıkçı çok yakında Les Ottomans’da. Ama İstanbul Doors’cuları asıl heyecanlandıran şu anda yabancı bir grupla görüşme halinde olmaları. Yabancı bir restoran grubunu satın almak ve Avrupa’da büyümek istiyorlar. Şimdilik bu kadar. Devamı çok yakında.

Alain de Botton hayal kırıklığı mı?
Biletler tükenmiş, ayakta olanlar bile. Üstelik ayakta bilet bile 80 TL. İKSV Salon’da toplanmış, sessiz sedasız Alain de Botton’u dinliyoruz. Çok iyi bir konuşmacı. Yazarların bu kadar iyi konuşabileceği hiç aklıma gelmezdi. Aslında çok yeni bir şeyler söylemiyor ama üslup ve kelimeler yetiyor.
Arada espriler de yapıyor. “Aşık olunca okumayı bırakıyor insanlar. Neyse ki aşk uzun sürmüyor. Bu, kitap endüstrisi için iyi bir şey” diyor.
Teker teker kitaplarını anlatıyor. Hap bilgiler veriyor, okumuş kadar oluyorsunuz. Hayatının sıkıcı olduğunu, başına gelen şeylerin asla bir hikaye kadar ilginç olmadığını, o yüzden hikaye yazamadığını anlatıyor.
22 yaşında ailesine kitap yazacağını söylediğinde “Deli misin?” dediklerini de belirtiyor bu arada.
“Statü çok önemli” diyor ve ekliyor “Eskisi gibi aileyle, sıfatla gelmiyor artık statü. Yaptığın iş statünü belirliyor. Kazanan mı, kaybeden mi olduğun böyle ortaya çıkıyor.”
Artık herkesin pastacı ya da bahçıvan olmak istediğini anlatıyor. Başkalarına hizmet etmek, başkalarını neşelendirmek en önemli ihtiyacımız diyor. Kendisini de neşeli bir pesimist olarak tanımlıyor.
Seyahat kitabını anlatırken “Turizm kafada bir resimle başlar. Gittiğin yere kendini de götürmek oraya bakışını engelleyebilir” diyor.
Mutluluğun ne kadar komplike olduğunu anlatıyor uzun uzun. İşte bu yüzden hayalinde psikoloji oteli var. “Otellerde SPA çok da gerekli bir şey değil, oysa psikologlar olsa çok daha faydalı olur. Tatilde güneş kremi kadar büyük ihtiyaç” diye de ekliyor.

Haberin Devamı

Yeni kitabı aşk ve evlilik üzerine
Dünyanın en zengin adamlarından Raphael Del Pino’nun Güney İspanya’da tatil yaparken tesadüfen bir kitabını okuduğunu ve kendisini arattırıp “Benim binalarımdan birinde kitap yazar mısın?” dediğini anlatıyor. Başta bir arkadaşı şaka yapıyor zannetmiş. İşte Heathrow’da yazılan kitap böyle ortaya çıkıyor. Teklifi hemen kabul etmiş, üç şartla. Havaalanının her yerine girebilmek, herkesle konuşabilmek ve yazdığı tek bir kelimenin bile değiştirilmemesi.
En son ‘Ateistler İçin Din’ başlıklı bir kitap yazmış. “Hayatta kalmayı umuyorum” diyor. “Kitap hazır olmasına rağmen piyasaya gelecek yıl çıkacak, bu yıl da rahatım.”
Şimdi üzerinde çalıştığı kitapsa ‘aşk ve evlilik’ üzerine. “Hiç ilgisi yok birbiriyle’ diyor. Sonra fark ediyor, gülerek “Aşkla evliliğin var tabii, dinle ilgisi yok demek istedim...”
Çoğu zaman bir yazarla tanışınca hayal kırıklığı olur. Zaten söyleyeceği her şeyi kitabında yazmıştır. Onu dinlemek benim için hayal kırıklığı olmadı. Çoğu kişi için de öyle.
Hatta bir kadın izleyici “Çıkışta ne yapıyorsun?” diye soruverdi. Alain de Botton utanarak “Otele gidip yatacağım” dedi. İzleyici devam etti, “Daha çok erken, bir şeyler içelim.” Sonra ne oldu, bilmiyorum.