Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İdamlarının 40. yıldönümü dolayısıyla bir süredir Deniz Gezmiş üzerinde çalışıyorum.
Dönemin gazetelerini, anıları, araştırmaları okuyorum.
“Efsane”lerin bir kaderi var:
Herkes onu istediği yere çekiştiriyor ve ortaya yanlış anlamalarla dolu bir kargaşa çıkıyor.
Maalesef bu Deniz Gezmiş ve 68 hareketi için de geçerli...
* * *
Bugünden bakıp onlara “Darbeci” yaftasını asmak ya kolaycılık ya kötü niyet; ama kesin hakaret...
Elbette yaşayanlardan iyi bilecek durumda değilim; ancak bugünlerde kimlere “darbeci” denip çıkıldığını görünce Deniz’lere asılmaya çalışılan yaftayı sorgulamak kaçınılmaz oluyor.
Evet, 70’lerin başında Türkiye solu içinde ordudan gelecek bir devrimci darbeye bel bağlayanların sayısı hiç az değildi.
Silahlı Kuvvetler içinde de görmezden gelinemeyecek yoğunlukta devrimci subaylar vardı.
Gericiliğin ancak tepeden inme bir “devrim”le bertaraf edilebileceğine ve ilerlemenin yolunun böyle açılabileceğine inanıyorlardı.
Bunu sorgulamak ayrı şey; herkesi bu çuvala tıkıştırmak ayrı...
* * *
Deniz’in 60’ların sonundaki söylemine bakıldığında Mustafa Kemal’e, Türk ordusuna, Kurtuluş Savaşı’nın anti-emperyalist ruhuna sıkça vurgu yaptığı görülür.
Cunta beklentisi içinde olan çevrelerin onu etkilemeye, yanına çekmeye çalıştığı da biliniyor.
Ancak bu çabalar sonuç vermemiştir.
Deniz’ler, “Herkes kendi yoluna” demiştir.
Hatta darbeciler bu cevap üzerine, “halk savaşında ısrar ederseniz karşı devrim saflarında olursunuz” diye tehdit etmiştir.
12 Mart’taki faşist darbe yerine 9 Mart’ta sol bir cunta işbaşına gelse Deniz’ler onun da hedefi olacaktı büyük ihtimalle...
* * *
70’lerin başında sol içindeki bir grup, umudunu tamamen 9 Mart’ta beklenen darbeye bağlamışken, “Hangi komutan bizden” hesabı yaparken Deniz ve arkadaşları bu fikirden tamamen uzaklaşmıştı.
Özellikle 15-16 Haziran’da patlayan işçi hareketi, “Toplumsal dinamik hazır. Bir an önce bu hareketin yanında yer almalıyız” hissiyatına yol açtı.
Deniz Gezmiş, özellikle Bursa Cezaevi döneminde ve sonrasında İstanbul’da cuntalardan medet uman arkadaşlarından kopup yüzünü Ankara’ya ve dağlara döndü.
Aydın Çubukçu, dağdan başka yol olmadığını söyleyen Deniz’e Mihri Belli’nin “Seni de dağınla birlikte yok ederler” dediğini aktarıyor örneğin...
Ama onlar zaten yok edileceklerini biliyorlardı.
Kırlardan ya da şehirlerden başlayacak bir direniş için çoktan kolları sıvamışlardı.
12 Mart geldiğinde, “reform gelecek” sanan bazı yaşıtları bakanlık için siyah takımlarını giyerken, onlar o anda hemen söndürülebilecek, ancak harı yıllar sonra çok uzaklardan görülebilecek bir yangını ateşlemeye dağa gitmişlerdi bile...
* * *
12 Mart’ta birçok örgüt müdahaleye sempati mesajları yayınlarken THKO’nun bunu faşist bir darbe olarak niteleyen ve mücadele çağrısı yapan bildirisi ortadadır.
Deniz’in son sözleri hafızamıza kazılı...
Buna rağmen ona 40 yıl sonra darbeci yaftası asmak cehalet mi hakaret mi?
Galiba ikisi birden...