Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, şubatta bilgi için ifademe başvurduğunda söz Veli Küçük’ten açılmıştı.
Anlaşılan o ki, savcılık gözaltı istediğinde Emniyet, “Koca tuğgenerali nasıl alırız?” diye “tir tir titremiş”.
Ama savcılık, “Genelkurmay, olaylara karışanları bünyesinden temizliyor; ya terfi ettirmiyor, ya emekli ediyor” diyerek cüretkâr davranmış.
Hatta bizzat Emniyet’e gidip operasyona dahil olmak zorunda kalmış.
* * *
Emekli de olsa bir paşanın “örgüt liderliği” suçlamasıyla gözaltına alınıp sorgulanması, görülmüş şey değil.
O Veli Küçük ki, Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun “Susurluk Raporu”nda bile “uyuşturucu trafiğinin geçiş noktası olan Kocaeli’nde Jandarma Alay Komutanı olarak adının olaylara karıştığı” yazılmasına rağmen hakkında hiçbir işlem yapılamamıştı.
O Veli Küçük ki, TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’na ifade vermeye bile gitmemişti.
O açıdan Veli Küçük’ün dün mahkemede sorguya alınabilmesi, kendi başına tarihi önemdedir.
Küçük de buna şaşırmış. Diyor ki:
“Devlete hep sadık kaldım. Devletin komplo kurabileceğini hiç düşünmemiştim.”
Oysa “devlet-komplo ilişkisi”ni en iyi onun bilmesi gerekmez mi?
Küçük’e eski silah arkadaşı Özel Timci Ayhan Çarkın’ın sorusunu yöneltmeli:
“Hangi devletten bahsediyor?”
Yüzeydekinden mi? Derindekinden mi?
* * *
Veli Küçük’ü tanıyanlar da onu anarken hep “devletten” söz etmişlerdi.
Örneğin Özdemir Sabancı’nın katili Mustafa Duyar’ı öldüren Nuri ve Vedat Ergin kardeşler 2000’de Uşak cezaevinde çıkardıkları isyanda kameralara şöyle demişlerdi:
“Bu devlet bize Mustafa Duyar’ı öldürttü. Bu devlet için kurşun sıktık. Veli Abi’yi arayın, bizi sorun, başka bir şey söylemiyoruz.”
Ya Özel Harekâtçı Oğuz Yılmaz’ın annesi ne demişti:
“Oğlumu devlet çete yaptı. Ömer Lütfi Topal, Savaş Buldan, Behçet Cantürk gibi işadamlarını devlet adına öldürdüler. Veli Küçük bunları başıydı. Emirleri ondan alıyorlardı.”
Devletin komplo kurabileceğini hiç düşünmemiş miydiniz?
* * *
Veli Küçük, Susurluk’un önemli aktörlerinden biriydi.
Susurluk’un üstü örtülünce Ergenekon’da başrollerden birini üstlendi.
İki skandalın hemen tüm aktörleriyle bire bir ilişkisi var. Çoğunun yollarının kesiştiği kavşakta duruyor.
Telefonunun “arayan numaralar” bölümünde Abdullah Çatlı’dan Yeşil’e, Sami Hoştan’dan Haluk Kırcı’ya kadar pek çok kişinin adı ve tabii JİTEM’in kaydı var.
Kendisinin de Hrant Dink davası önünde, mafyalı açılış törenlerinde, hatta Danıştay saldırganıyla (fotomontaj dediği) fotoğrafları var.
Konuşursa iki skandalı da aydınlatabilecek ve birbirine bağlayabilecek güçte...
Konuşur mu?
Sanmam.
Zaten dün mahkemede Yeşil’le, Çatlı’yla ilişkisinin, faili meçhullerin ayrıntısını sormadılar bile.
Avukatlığını yapan kızının dediği gibi, “Savcının bu iddianameyle işi zor.” Örgüt üyeleri arasında sağlam bağlar kurulamıyor.
Ayrıca Dink davasının gösterdiği gibi, suçlular üzerindeki koruma kalkanı hâlâ devrede...
“Fırsat bu fırsat” diye muhalifleri içeri almalar ve hukuk dışı uygulamalar nedeniyle kamuoyunun soğuk durduğu, iktidarın savcı, muhalefetin avukat rolüne soyunduğu, bunca siyasallaşmış ve “F klavye” ile yazılmış bir davadan, “Devlet için yapmışlar” dışında bir sonuç beklenebilir mi?
Onlar “devlet”se, sorgulayanlar, yargılayanlar kim?