Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Fransa’dan her yaz tatile gelen bir dostumla birlikteydim: “Kürtlere karşı nefret söylemi çok artmış”dedi kaygıyla...
Her alanda yaşadığımız kutuplaşmanın bir yansıması bu...
“Kürt açılımı”nın en sancılı halkası...
* * *
Sorunun zorlu bir parçasından, “dil”den söz edeceğim.
Bugüne dek bizi “öteki”nden ayıran bir sesti dil...
Dağda çekilmiş bir fotoğrafa bakıp kimimiz “terörist” diyorduk; kimimiz “gerilla...”
Kırmızı yeşil ve sarıyı bir arada görmek bazısına “küfür” gibi geliyordu; bazısına “kültür” gibi...
Alandakilerin “Serok” diye bağırdıkları adamdan haberler “Bölücübaşı” diye söz ediyordu.
Patlayan bomba kimine göre “terör saldırısı”ydı, kimine göre “provokasyon...”
Bu algı uçurumu, zamanla iyice derinleşti, bölücüleşti.
Oysa yılanı delikten çıkarabilen dil, bugün yaraları sarmaya hizmet edebilir.
Bunun için ilk elde şimdiye dek kullandığımız ideolojik, hiyerarşik dili sorgulamak zorundayız.
* * *
Mesela Başbakan dün Rize’de “Kürt, Çerkez, Laz... hepsi bizim zenginliğimiz” derken belki bilerek, belki bilmeden çoğunluğun üstten bakan dilini kullanıyor.
Doğru cümle şu olmalı:
“Biz, harcı Türklerle, Kürtlerle, Çerkezlerle, Lazlarla vs. karılmış bir zenginliğiz.”
Aksi takdirde birileri çıkıp “Biz bu ülkenin süsü değil, valisi, komutanı olabilmek istiyoruz” diyebilir.
Buna karşı söylenen “Bakan bile olabiliyorlar” savunması da kibirli bir ifade mesela...
Cümledeki “bile” lafı ve 3. çoğul şahıs kullanımı, buram buram ayrımcılık kokuyor.
* * *
İngiltere ile IRA arasındaki çatışmayı çözen anlaşmanın mimarlarından Lord John Alderdice, “Kürt Çalıştayı”ndaki konuşmasında “Onura dikkat edin” dedi.
Ulusal gururu her şeyin önüne koyan toplumlarda özellikle önemli bir tavsiye bu...
Mesela “itirafçılık” lafı öyle onur kırıcıydı ki, “pişman” olan PKK’lılar bile böyle yaftalanmaktansa dağda ölmeyi tercih ettiler. Bugün de “af” lafı, benzer sancılara gebe görünüyor.
Aynı şekilde, dağlardan, Anayasa’dan “Türk” sözcüğünün silinmesi önerisi de birçoklarına onur kırıcı geliyor.
Her çözüm önerisi, bu haleti ruhiyeyi hesaba katmak zorunda...
Gün, “Ne mutlu Türküm diyene”nin karşısına “Ne mutlu Kürdüm diyene” ile çıkmanın ya da Muğlalı Kışlası’nın karşısına onun katlettikleri anısına anıt dikmenin günü değil...
Gün, hem kimlik haklarına hem bir arada yaşama iradesine birlikte vurgu yapmanın, ortak acılardan ortak paydalar yaratmanın günü...
Adı sonradan “Güroymak” yapılan “Norşin”e sahip çıkanlar, dün Bulgaristan’daki Türklerin ismi değiştirilirken, “Koşukkavak”, “Krumovgrad” yapılırken aynı tepkiyi vermiş miydi; bilmiyorum.
Bugün, hem Koşukkavak’a, hem Norşin’e sahip çıkmanın günüdür.
* * *
Uzun bir yola çıkıyoruz; parkur zorlu...
Uçurumların kenarından geçip şiddetli akıntılarda yüzeceğiz.
Varacağımız “barış kıtası” da sisler içinde üstelik...
Mayına basmadan, çamura batmadan, suda boğulmadan hedefe ulaşabilmek için özenmemiz gereken birçok şey var:
Ben bunların başına “diğerkâmlık”ı koyuyorum.
Hayata bir de karşıdakinin gözlüğüyle bakmak, onun fikrini, derdini umursamak yani...
Bu güzelim sözcük, birbirimizin dilini anlamayı sağlayan bir sözlük olup sürecin yürüteci işlevini görebilir.