Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları

CNN’den izlemedik, dün gece Taksim’de, Gezi’deydik

Gece yarısı...Taksim’e Gümüşsuyu’ndan giriyoruz. Yorgun polisler Gezi Pastanesi’nin önüne doğru, yolun iki yanında serilmiş dinleniyor.
Kolilerle yeni gaz bombası taşıyorlar meydana...
Ancak savaşlarda gözlenebilecek bir gerginlik...
Gözün, genzin dayanamayacağı bir gaz kokusu...
Taksim ağır muhasara altında...
AKM’nin önünde, polis koridorunu yararak ve yanımdaki kazağı burnuma bastırarak meydana ilerliyorum.
Taşlardan ve fişeklerden bir zemin... Meydanda yanan araçların dumanı... Uzaktan öfkeli isyan sloganları...

Gezi Parkı’nda
Az ötede Gezi Parkı’na girince “savaş”ın karşı cephesiyle buluşuyoruz.
15 gündür burada direnen gençler, hep endişeyle bekledikleri anın geldiği inancıyla seferber...
Panik yok. Ama tedirginlik, havada asılı...
Bu kez sloganlar yakın; patlama sesleri uzaktan geliyor.
Yorgun bir genç kızın sesi, kitleye dışarıda olup bitenleri haber veriyor:
“CNN International buradan yayında... Bütün dünyanın gözü Taksim’in üzerinde...”
Alkışlar...
“İşte Taksim, işte direniş” sloganları...
Taksim komününde bir devrim havası...
Biz, Derya Sazak, Tunca Bengin, Pınar Aktaş, Yurttaş Tümer, Bünyamin Aygün, Ozan Güzelce -ve günlerdir burada sabahlayan Milliyet ekipleri- kendi ülkemizde olanları Atlanta üzerinden izlemenin utancını yaşayanlardan değiliz.
Günlerdir olduğu gibi dün gece de Taksim’deyiz.

Facianın arifesinde
Parkın yürüme yolları boyunca koridor oluşturulmuş, çevrede yaralananları Gezi Parkı içinde oluşturulan revirlere sevk için hazırlık yapılıyor.
Haksız değiller; çünkü gece yarısına doğru İstanbul Valisi, gençlerin ailelerine “Çocuklarınızı alın“ çağrısı yapıyor.
Akıl alır gibi değil. Çünkü alana giriş kapalı... Aileler panikte...
Bu meydan 1 Mayıs faciasını yaşadı.
Bu ülke Sivas katliamını yaşadı.
Polisin bir huruç harekâtı ile bu sıkışık alanda benzer bir facianın yaşanması an meselesi...
Ve ne yazık ki ülkede bu korkunç gidişata engel olabilecek hiçbir kudret görünmüyor.

Boş sözler
Ne yazık ki tersine...
Başbakan, tek bir cümleyle bitirebileceği krizi, her konuşmasıyla inadına tırmandırarak, bu sonucu hazırladı adeta...
Oysa önceki gece saat 02’ye kadar yine buradaydık.
Bir grup sanatçıyla, Taksim Dayanışma’nın sözcüsü Mücella Yapıcı ve direnişi sürdüren gençlerle toplantı yaptık.
Taksim’den barikatları, bayrakları kaldırtmaya çalıştıklarını öğrendik.
Öğleden önce de İstanbul Valisi ile görüşüp “Gezi’ye kesinlikle müdahale olmayacak” sözünü almıştık.
Ancak anlaşılan o ki, Vali bize o sözü verdikten sonra Taksim’e müdahale toplantısına girmiş.
Başbakan da eylemcilerin temsilcileriyle konuşacağına, kendi “seçtiği isimler“i davet ederek diyalog arar gibi yapmayı tercih etmiş.
Barış için PKK ile temas kurabilen Başbakan, bu barışçıl sese kapı aralamalıydı, oysa hem de tam müzakere arifesinde “Bize güven olmaz“ dedirtecek bir müdahale yaptı.
Barışçıl bir itiraz karşısında “Gelin dinleyeyim“ diyeceğine üstlerine polis sürdü.
Gerilimi düşüreceği yerde, “Bizimkileri sokağa dökerim”, “Anlayacağınız dilden konuşurum” dedi.
Eylemcilere destek oldu diye isim vererek, adres göstererek şirketleri, sanatçıları hedef gösterdi.
Akıl alır gibi değil...

Durun artık!
Bu satırları yazarken gazdan gözlerim yaşarıyor.
Gaz bombalarının sesi, sloganlara, alkışlara karışıyor. Arada sirenlerin sesinin ardından kasklarıyla gençler, “Yolu açın“ çağlıkları içinde yaralıları revire taşıyor.
Gezi Parkı bir katliam olur mu kaygısıyla en uzun gecesine hazırlanıyor.
Taksim, iç savaşta bir ülkenin meydanı manzarası arz ediyor.
Bütün dünya izliyor.
Ve Başbakan hafta sonu kendi tabanını meydana sürmeye hazırlanıyor.
Bizse bu çılgınlığa dur diyecek, tansiyonu düşürecek bir aklıselim sahibini kaygıyla, giderek azalan bir umutla bekliyoruz hâlâ...