Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dönemin tanıkları, anılarını yazdılar. Tarihçiler, duyduklarını yazdılar.2.5 yıllık o evlilik, tiyatro oyunlarına, filmlere, belgesellere konu oldu. Ancak - arasında benim bir belgeselimin de bulunduğu - bu eserlerin hemen hepsinin ortak bir noktası vardı:Evlilikte "erkek tarafı"nı yansıtıyorlardı.Latife Hanımın adını taşıyan eserlerde bile bu eğilim açıkça hissediliyordu. Atatürkün yakın çevresi onu "hırslı, hırçın, kıskanç bir kadın" olarak tanımlıyordu. Atatürk gibi bir kaplana gem vurmaya kalkmış, onu yakın çevresinden koparmış, herkesin içinde "Kemal çok içtin, yeter" diye azarlamış ve sonunda bir gün "Boş ol" lafıyla babasının evine bırakılmıştı. Salih Bozoktan, Ali Çavuşa, Hasan Rıza Soyaktan, Hüsrev Geredeye kadar herkes benzer bir gelin profili sunuyordu.Ama "gelin" hep susmuştu. Atatürkün fırtınalı evliliği üzerine çok konuşuldu, çok yazıldı. Herkes, onun hakkında konuşurken, o derin bir sessizliğe gömülmüştü. Oysa tüm iddialara verecek bir cevabı vardı:Atatürkü yakın çevresinden koparmak istemesine de...Sofradan kaldırmaya yeltenmesine de...Fikriye meselesine de...Kıskandıysa, kızdıysa, kırıldıysa, ve "son kavga"da "Bana bunu da mı yapacaktın!" diye bağırdıysa sebebi vardı. Ama Atatürk gibi o da bu konuda hiç, ama hiç konuşmadı. Gazeteciler kılıktan kılığa girip evine sızdılar, aracılar koyup anılarına servet biçtiler, bir röportaj için kapısına yatak serdiler, ikna edemediler. "Gelin" -"damat"la anlaştıkları gibi- sırlarıyla gitti toprağa... Ondan sonra ailesi devraldı sırlarını... Ona yaraşır bir özenle sakladılar.Zamanla kitaplar, hatıralar çeşitlendi ama "kız tarafı" Gelinin suskunluğuna hürmeten yine tüm iddialara göğüs gerdi; konuşmama kararından taviz vermedi. Toprağa sırlarıyla gitti Bugün söylentilerin, tanıklıkların dışında bu ilişkiden kalan - şarkıdaki gibi - "birkaç mektup, birkaç resim"den ibaret...Ya diğer belgeler? Atatürkün Latife Hanıma yazdığı mektuplar?.. Not aldığı defterler?.. Onlar gün ışığına çıkmayı beklediler.Latife Hanım, 12 Temmuz 1975te cilt kanserinden vefat etti. 1976 yılının aralık ayında kamu görevlileri huzurunda odasına girildi. Bulunanlardan bir kısmı Türk Tarih Kurumuna verildi. Devletin elindeki belgelere 1980de 25 yıl gizlilik damgası vuruldu. İşte o damganın hükmü, 2 ay sonra doluyor. 2005te Latife Hanımın gizli arşivi kamuya açılacak ve kimi sırlarıyla birlikte Atatürkün kendisine yazdığı çok özel boşanma mektubu da açıklanacak. Büyük olasılıkla "kız tarafı" da gelinin hiç görmediğimiz fotoğraflarını, aile belgelerini bir kitapta toplayacak. 80 yıl bir sır perdesi ardında gizlenen bu tarihi ilişki, kısmen de olsa aydınlanacak. Sır perdesi aralanıyor Aşkı bir ömür boyu sürdü Latife Hanımın erkek kardeşi Ömer Uşşakinin torunu Dilek Bebe, "Yüzyılın Aşkları" belgeselinde, ailenin yıllardır suskunlukla karşıladığı kimi soruları yanıtladı: Çok disiplinli bir şekilde yetiştirilmiş, son derece zeki, kültürlü, çok okuyan, çok yazan bir insandı. Fransızca, Almanca, İngilizce, Rumca ve İtalyanca bilirdi. Fransızca konuştuğu zaman Fransız sanırdınız. Daha sonra yaşlandığı zaman da Rusça öğrendi. Biraz da Arapça anlardı. Eski Türkçe de yazıyordu tabii... Felsefeye çok meraklıydı. İnsanlık tarihini iyi bilirdi. Fransız İhtilaliyle özellikle ilgiliydi. Ayrıca Türk edebiyatına çok meraklıydı. Amcası Halit Ziya Uşaklıgil yetiştirmişti kendisini... Harikulade güzel yazar ve çok güzel konuşurdu. Latife Hanımı nasıl tanımlarsınız? Daha Paristeyken göğsünde resmini taşıyormuş. Düşünebiliyor musunuz, 22 yaşında bir genç kız platonik bir aşkla bir adamı seviyor, bir gün karşısında görüyor, gördüğünde göğsündeki madalyayı gösteriyor. Aynı evde yaşamaya başlıyorlar. Deli gibi âşık olmuş tabii... Hayat boyu sürecek bir aşk... Atatürkle tanışmadan önce de âşık mı? Tablodaki zarif evlenme teklifi Halam evlenmeye karar verdiği zaman dedem (Muammer Bey) karşı çıkmış evlenmesine... Mustafa Kemal Paşa çok büyük bir kumandan olabilir, ama iyi bir koca olamaz. Rica ediyorum evlenme. Mutlu olamazsın demiş. Ama halam Onu çok seviyorum diye dinlememiş. Latife Hanımın ailesi Atayla yakınlaşmasını nasıl karşıladı? Aralarında 20 yaş fark var. 22 yaşında bir kızla 42 yaşında bir adamın evliliğinde anlayış nereye kadar gider ki? Biri hayata yeni başlıyor, öbürü yarısını geçmiş. Üstelik hayatının çoğu orduda geçmiş, ev hayatı olmamış, hep ölüm, savaş görmüş bir insan. Tamamen farklı yetiştirilmişler... Muammer Bey, bunları düşünmüş olmalı. Dedeniz niye itiraz etmiş olabilir? Kendinizi onun yerine koyun: Oğlu büyük bir zafer kazanmış. Memleketteki hiçbir kızı oğlunuza layık görmezsiniz. Halamın açık fikirliliğini, Batıya dönüklüğünü gördükten sonra çekinmiş, Oğlum bu kızı nasıl idare eder? diye düşünmüş olabilir. Zübeyde Hanımın da bu evliliğe karşı çıktığı söylenir. Bir gün İzmirdeki köşkteyken Paşa halama, "Latifeciğim bugün odamı siz toplayabilir misiniz?" diyor. Halam, Paşanın yatak odasına giriyor. Bir bakıyor her şey yerli yerinde. "Acaba niye gönderdi beni buraya?" diye düşünüyor. Yatağın üstünde bir yağlıboya tablo görüyor. Unutulmuş sanıp duvara yerine asıyor. Paşa akşam yemeğinde, "Lütfen odaya gidip, o duvara astığınız resmi geri getirin" diyor. Getirince de tablonun arkasını çevirmesini istiyor. Halam bir bakıyor ki tablonun arkasında, çok zarif bir şekilde kendisine evlenme teklif ediliyor. Evlilik teklifi nasıl olmuş? "Yüzyılın Aşkları" bu gece 21.05te CNN Türkte YARIN: can.dundar@e-kolay.net NEDEN AYRILDILAR?