Cem Mumcu

Cem Mumcu

cemmumcu@okuyanus.com.tr

Tüm Yazıları

Şimdi herkes 15 dakikalığına...


Şimdi kimse alttan başlayıp tırmanmak istemiyor, amaç bir anda merdivenin en tepesinde olmak.


Yarın sabah kalktığınızda Twitter’dan fışkıran yeni bir ünlü görebilirsiniz, ya da YouTube’dan yükselen yeni bir müzik grubu. Bir gün piyasa sahte olana, hesapçıya doyacak. Gerçek olan galip gelecek


Dikkatli okur fark ediyordur. Şimdiki zamanı ve geleceği okumaya çalışıyorum. “Okuyorum” diyemiyorum, “okumaya çalışıyorum.” Var olan bütün donanımımı seferber ediyorum. Farklı disiplinlerin araçlarını kullanıyorum. Anlamaya çalışıyorum. Ve fakat eskisi kadar başarılı mıyım? Sanmam. Neden? Çok sebebi var. Öylesine hızla akıyor ki bir şeyler, yakalamak pek olası değil. Eğilimlerin duraksadığı, bir odak noktası bulup kümelendiği bir zemin oluşmuyor neredeyse. Sanat, moda, medya, teknoloji, müzik nereye bakarsanız bakın, temel bir renk göremiyorsunuz. Eskiden olduğu gibi üreticilerle tüketiciler diye bölünmüyor insanlar. Başta internetin sağladığı olasılıklar nedeniyle artık herkes üretiyor! Sanat, galerilerden dışarı çıktı; moda, podyumdan çoktan indi; sinema, salonlara artık üçüncü boyutla seyirci çekmeye başladı. Edebiyat ve yazı, kitaplardan bloglara yayılmaya başladı. Müzik, albümlerden çoktan fırlayıp gitti.

Haberin Devamı

Herkes bir koni tepesi
Eskiden bir koni gibiydi her şey. Görüntü, moda, eğilim ve akımlar, tabandaki çoğunluğa tepedeki noktadan yayılırdı. Fakat şimdi herkes bir koni tepesi olabilir. Ve onun yayıldığı alandaki herhangi biri de bir başka koni tepesi ve onun alanındaki de bir başkası... (Elimde olsa da çizmeyi becersem size. Belki mahir biri çizer anlatmaya çalıştığımı.) Eğilim ve akımları sunmak için gerekli mecra sınırlı değil ve kimsenin kontrolünde de değil. Yarın sabah kalktığınızda Twitter’dan fışkıran yeni bir ünlü görebilirsiniz, ya da Youtube’dan yükselen yeni bir müzik grubu. On günde rahatlıkla yeni bir Lady Gaga çıkar şu sıralarda. Etraf fotoğraf sanatçısı (?) kaynıyor. Herkes müzik yapıyor ya da yapmak üzere. Herkes tasarımcı, herkes modacı.
Eskiden doğru veya yanlış birileri vardı, çoğunluklarla üretenler arasında. Yayın kurulları neyin kitap olup olmadığına, neyin edebiyat olup olmadığına karar verirdi. Oyuncular okullardan mezun olurlardı ya da yönetmenlerin usta ellerinde pişerek yetişirlerdi. Yönetmen yatağının bile bir sınırı vardı!

Haberin Devamı

Derslikler boşalacak
Koni dışında bir şekil daha koymalıyım ortaya sanırım. Ne olsa diye düşündüğümde en yakın imge merdiven gibi geliyor şimdi. Eskiden alttan başlayıp üste tırmanılırdı. Kimi okulda, kimi atölyede, kimi yaşamın içinde, -en önemlisi de- çoğu zihninin yatağında çıraklıktan kalfalığa yükselirdi. Kimisi usta olurdu. Oysa şimdi bir anda merdivenin tepesinde olunabilir. Evet ama, herkes bunu istiyor! “Madem ki bir anda olunabiliyor en tepede, o halde ben de olmalıyım” diyor bir çoğu. İşte bu yüzden derslikler boşalacak, işte bu yüzden ustalar çırak bulamayacaklar neredeyse. Madem ki oramızı buramızı açmak, nota bilmemizden, müzik eğitimi almamızdan daha etkili, ne diye okuyalım? Madem ki dedikodu malzemesi oluşturacak bir yaşam biçimi, yazar olmak için daha etkili bir yöntem, ne diye şimdi deli gibi okuyup duralım? Madem ki garip kılıklarla ortalarda gezip, insanların pornografik meraklarına çengel atacak acayiplikler yapınca ünlü bir ressam, performans sanatçısı veya çağdaş sanatçı (ne demekse?) olunabiliyor; nemize lazım ki bir meselemiz olsun ve ne diye derinlikli bir yaşama biçimi içinde olalım?

Haberin Devamı

Emeğin değeri yok
Şimdi bütün bu olup biten bir anlamda iyi. Çünkü fırsat eşitliği var gibi görünüyor. (‘eşitlik’ kimi zeminlerde olumlu bir kavram, ‘fırsat’sa iyi bakılırsa şeytani bir kelime aslında) Kimsenin yeri sağlam, köşelerse kapılmış değil. Ama sorun var. Bu kez de ustalık yok; hocaların, hatta emeğin değeri yok. Bakmayın entelektüel görünen topluluğun söylemlerine; en popülerinden en entelektüeline durum farklı değil. Her gittiğim ülkede çağdaş sanat müzelerini geziyorum. Size öyle ‘iş’ler anlatırım ki feleğiniz şaşırır.
Bir anlamda zihinsel derinliğin yerini, algı dünyasında hızla görünecek bedensel alet edevat alıyor. Zihnimizi değil, kelimenin tam anlamıyla oramızı buramızı açıyoruz. Çıplaklığın sınırlarını aşıyoruz. Özel hayatlarımızı iyiden iyiye açıyoruz. Yukarıda bahsettiğim koninin tepesi, olsa olsa bir meme ucu haline gelmiş gibi görünüyor. Bütün bunları tahmin eden Andy Warhol, eğer sıkı bir tahminci olsaydı bir adım sonrası için ne derdi? Bir şey diyemezdi, çünkü bizatihi kendisi ‘bu’ idi. Olup bitenin başlangıç noktalarından biriydi.

Kâhinin Dileği
Peki şimdi bir öngörüde bulunabilir miyiz? Ben yapacağım bunu. Madem ki Nostradamus değilim, en azından dileğimi seslendirebilirim. ‘Fırsat’ kelimesinin kuyruğunu gördüğüme göre hesap kelimesinin boynuzlarını haydi haydi görüyorum demektir. O halde gerçek olan galip gelecektir. O halde piyasa memeye, meme ucuna, sahte olana, hesapçı olana doyacaktır. Çıplaklık ki hesap içinde ise en giyinik olandır; insanoğlu gerçek bir çıplaklığa geri dönecektir. Ki o, zihnin aydınlığıdır, ruhun çıplaklığıdır; sahici olana, Hak olana dönüştür.


Haftanın önerileri
Kitap: Son Bakışta Aşk, Walter Benjamin, Metis Yayınları
Film: Dead Man, Yönetmen: Jim Jarmusch
Müzik: Babel Soundtrack, Gustavo Santaolalla
Web Sitesi: www.trofolo.blogspot.com
Mekan: Eren Kitabevi, Sofyalı Sokak, Tünel, Beyoğlu