Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu krizin insanlık tarihinin en büyük sosyal acılarından sayılacak olan mülteci sorunuyla birleşmesi AB’nin şimdiye kadar olan ekonomik ve politik yönelimini değiştirecek bir gelişme. Bu hafta gerçekleşen Türkiye-AB zirvesine damgasını mülteci sorunu vurdu ama bu zirveyi kesinlikle Türkiye için bir mülteci pazarlığı zirvesi olarak değerlendiremeyiz. Türkiye’nin mülteci sorununu “Hayır, 3 milyar değil, 6 milyar almamız lazım” pazarlığına indirgemesi ya da kamuoyunda böyle tartıştırması tarihi bir hata olacaktır.
Öncelikle bu sorun Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun siyasal, ekonomik ve sosyal olarak yeniden yapılanması sorunudur ve bu anlamda tarihseldir. Başta Almanya olmak üzere, bu konuda Avrupa’nın telaşı, sınırlarından kaçak giren mültecilere harcayacağı para değildir; sorun tam anlamıyla hızla çözülen Ortadoğu’nun sosyal yapısının Avrupa’yı, AB’yi yönetenlerin istemediği bir hızla değiştireceği ihtimalidir.
Örneğin, Almanya’da bazı eyaletlerde geçen hafta yapılan yerel seçimler, AB için yaklaşan tehlikeyi gösteriyordu. Öncelikle Avrupa’da temsili demokrasinin ve bunun temel mekanizması olan oya dayalı seçimin meşruiyeti sorgulanıyor. Geçen hafta Hessen eyaletinde yapılan seçimlerde katılım yüzde 50’ye ulaşmazken, Batı demokrasisinin merkez partileri adeta silindi. Batı demokrasinin temel ayaklarından biri olan sosyal-demokrat ideoloji, büyük ölçüde Almanya kaynaklıdır ve bu mirasa SPD sahip çıkar ama SPD artık Avrupa için hiçbir siyasi-ekonomik proje üretemiyor. Çünkü SPD’nin sahip çıktığı ideoloji bir 20. yüzyıl gerçeği; bugün karşılığı yok. Bizde de SPD’nin çok kötü bir karikatürü olan CHP’nin de düştüğü durumu biliyorsunuz.
Öte yandan, SPD’nin antitezi olan Hıristiyan Demokratların (CDU) tükenişi de sosyal demokratlardan farklı değil. Böyle olunca Avrupa’da neo-faşist ırkçı akımlar yeniden diriliyor. Nitekim geçen haftaki seçimlerde, ırkçı Almanya İçin Alternatif Partisi (AFD) seçimin kazananı oldu. İşin ilginci, SPD ve CDU’nun koltuk değneği olan Yeşiller de bu süreçte hızla eriyor. Yani Avrupa’nın bütün siyasi dengeleri merkezden kayıyor. Bu durum artık bu Avrupa’nın bize bittiğini anlatıyor.

Yeni Avrupa
Yeni bir Avrupa, aynı zamanda yeni bir AB perspektifidir. Bu perspektif, hiç şüphesiz ki merkezine yeni bir AB genişlemesini almak zorundadır. Bu genişlemede, Ortadoğu çözülmesini dikkate alırsak, Türkiye’den başlayan bir dinamiği öne çıkarıyor. Üstelik bu denkleme İngiltere’nin bu haziranda yapacağı ve AB’den çıkmayı oylayacağı referandumu da katarsak mesele daha da karmaşık ve acil bir hal alır. Tabii burada krizin küresel etkilerini, Çin sorununu, ABD’nin kararsızlığını ve ABD seçimlerini saymıyoruz.
Böyle olunca, AB meselesi hem Türkiye için hem de dünya için bir mülteci finansmanı pazarlığına indirgenebilir mi? Türkiye, burada AB’nin, özellikle Almanya’nın farkında olduğu tarihi çıkmazın farkında olmalı ve bunun kendisi için de tarihi bir fırsat olduğunu bilmelidir.
Dün bu durumu, başka bir yönüyle anlatacak bir habere rastladım. ABD’nin şu ana kadar 1.5 trilyon dolar harcadığı son insanlı savaş uçağı olan F-35 projesinin fiyasko olduğu biliniyordu ama bu uçakların F-16 uçaklarından daha yeteneksiz olduğu bilinmiyordu. Habere göre, yapılan son testler, F-35’lerin manevra yeteneklerinin F-16’nın altında olduğunu da gösteriyormuş. Haberin sonucu şu; son insanlı savaş uçağı F-35, 1978’de geliştirilen F-16’dan daha etkisiz. Demek ki seksenli yılların başlangıcında insanlı savaş uçakları teknolojik olarak mükemmele ulaşmış. O zaman bu tarihten sonra yapılacak olan “mükemmel eski” yi değil, “tamamlanmamış yeni”yi geliştirmek olmalıydı. Yani insanlı savaş uçağı geliştirmek yerine insansız savaş uçağı geliştirmek daha rasyonel...
Ama burada da çok ciddi bir sorun var; insansız savaş uçaklarını artık yalnız ABD gibi gelişmiş ülkeler değil, Türkiye dahil olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler de üretebiliyor.
Eskiyle olmaz!
2008 krizi bize gösterdi ki AB, mükemmel eskiye ulaşmış ve mükemmel eskinin kurumları -AB Parlamentosu, Avrupa Merkez Bankası gibi kurumlar- tamamlanmamış yeniyi geliştiremiyorlar; mükemmel eskinin sınırlarında kaldıkça, tam aksine, eskinin mükemmelliği de yok oluyor; çaresizleşiyor, adeta bir birlik kurumu olması gereken bu kurumlar, SPD, CDU gibi siyasi partiler örneğinde görüldüğü gibi, ulus-devletin işlevsiz kurumlarına dönüşüyor.
Tekrar şu çöp olan F-35 projesine dönersek, F-35 sonrası insansız hava araçlarının yazılımları ve teknolojileri ABD ile birlikte, Hindistan’da, Rusya’da, Çin’de üretiliyor.
Türkiye’de ise devlet, yakın zamana değin böyle bir şeyin yapılabileceğini bile hayal edemedi. Askeri ve sivil bürokrasi ‘stratejik müttefik’ dediği ABD’den ne gelirse kabul etti, teknolojiyi üreten değil, müttefiki ABD verirse ancak uygulayan ülke oldu. Ama bu bakış açısı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile değişti; Türkiye şu anda en gelişmiş İHA üreten ülkeler arasında. Çünkü eskide ısrar etmedik.
Türkiye için AB meselesi de, Ortadoğu sorunu da tam böyledir; AB süreci konusunda 20. yüzyılın koşullarını kabul edip, mülteci sorunu dahil hiçbir alanda bu koşullarda müzakere etmemeliyiz; Ortadoğu’da da eski sınırları ve paradigmayı kabul etmeyeceğiz. Tamamlanmamış yeni, mükemmel eskiden iyidir.