Yazarlar "Cihad'a karşı McWorld"

"Cihad'a karşı McWorld"

27.03.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Şahin Alpay

Cihada karşı McWorld

DIŞİŞLERİ Bakanı Tansu Çiller geçen cumartesi günü, yıl sonunda Türkiye'yi insan haklarına saygı açısından "dünyanın bir numaralı ülkesi" yapacağına söz vermiş. Bakanlık müsteşarı Onur Öymen de, benzer şekilde konuşmuş.
Çiller, ortadan kaybolan insanların, işkencenin kalmayacağını; insan hakları ihlalleri ile ilgili bütün şikayetlerin soruşturulacağını; gözaltı sürelerinin kısaltılacağını; gözaltına alınan kimselere en kısa zamanda avukatlarıyla görüşme imkanı tanınacağını söylemiş.
Bu açıklamaların neden başbakandan değil de dışişleri sorumlularından geldiği, sorulmaya değer bir soru ise de, Çiller ve Öymen 'in beyanları memnuniyetle karşılamamak mümkün mü? Refahyol hükümeti eğer bunları başarırsa, en olmayacak şeyi yapabilir, gelecek seçimlerde oyumu Çiller'e verebilirim.
Onun için, Hollandalı parlamenter Pieter Dankert 'in Ahmet Sever 'e "Öymen, gözaltı süresinin kısaltılması gibi önlemlerle sorunların tamamen yok olacağını ve bizim de buna inandığımızı sanıyor," demesini biraz "insafsız" buldum ( Milliyet, 25 Mart).
Ne var ki, Radikal gazetesinin "Çiller 'İşkence bitti' demeçleri verirken, gözaltına alınan Hatun Temizalp'ın 'ters askı' nedeniyle omuzu çıktı, kürek kemiği kırıldı" ve "Diyarbakır DGM'de son 3 yılda yaşları 11 - 14 arasında değişen 287 çocuk, vatana ihanet, yasadışı örgüte üye olmak ya da yataklık yapmak suçlamasıyla hakim önüne çıkarıldı" (24 Mart) şeklindeki haberlerini okuduğumda, yıl sonunda "insan haklarında dünya şampiyonu" olma ihtimalimizin ne kadar uzak olduğunu hatırladım.
Türkiye'de insan hakları ihlallerini izleyen kimseler, bunların önlenmesinde yasal düzenlemelerin fevkalade önemli olduğunda hemfikir. Ancak hemen hepsinin üzerinde durdukları nokta, esas sorunun "uygulama" dan kaynaklandığı. Onlara göre, resmi makamlar "ihlallere kesin olarak göz yumulmayacağı" mesajını hiç vermediler. Sorumluların cezasız kalması bunun en açık belirtisi.
Bu nedenlerle Sayın Çiller ve Öymen 'e naçiz tavsiyem: İnsan hakları ihlallerini önleyici yeni yasalar çıkarmaları yanında, yetkililere bu yasaların kesin olarak uygulanacağı; insan hakları ihlallerine asla göz yumulmayacağı; sorumluların yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağı mesajını da etkin bir şekilde iletmeleri.
Ama acaba yeni yasalar yanısıra bu "mesajlar," Türkiye'yi insan haklarına genelde saygılı bir toplum kılmaya yeter mi? Bu soruyu sorunca, son zamanlarda okuduğum çok ilginç bir kitabı andım. Hayli ün salan kitabın adı Jihad vs McWorlds / Cihad'a karşı McWorld (Ballantine Books, 1995); yazarı ise fazla tanınmamış bir Amerikalı siyaset bilimci olan Benjamin Barber.
Yazarın temel argümanı şu: Bugün dünyamızda birbiriyle çelişen iki temel eğilim var. Biri, Amerikan ağırlıklı bir tüketici kültürünü yayan globalleşme ("McWorld"); öteki de bir ölçüde buna tepki olarak gelişen dinsel ve etnik fanatizm ("Cihad"). Barber'a göre dinsel ve etnik bağnazlık kadar, kişileri pasif birer "tüketici ve seçmen" e indirgeyen global kapitalizm de, insanları "bilgili, bilinçli, bağımsız düşünebilen, sorumlu" yurttaşlar olmaktan uzaklaştırarak (eski demokrasiler dahil) bütün ülkelerde demokrasinin güçlenmesini baltalıyor.
Barber'a göre, uzun vadede McWorld, Cihad 'a baskın çıkacak. Ancak demokrasiyi geliştirmek için devlet ile piyasa arasındaki ara alanı, köklü demokrasilerde bile gerilemekte olan "sivil toplumu" güçlendirmek gerekiyor. Yani, okullarda, üniversitelerde, ibadet yerlerinde, derneklerde, vakıflarda, sendikalarda, partilerde, medyada toplanarak ortak sorunlarını tartışan; bunlara ortak çözümler arayan; bilgili, bilinçli, bağımsız düşünebilen, birbirlerine karşı sorumlu yurttaşlar topluluğunu...
Türkiye'yi insan hakları ihlallerinin son bulduğu, hukukun üstünlüğüne dayalı gerçek bir demokrasi kılmanın yolu da elbette ki, sivil toplumu güçlendirmekten; insanların pasif birer tüketici ve seçmen olmaktan çıkıp, toplumun ortak sorunlarına sahip çıkan, bunların halli için "kılını kıpırdatan" yurttaşlar haline gelmelerinden geçiyor. "Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık" eylemi sanırım sivil toplumun kıpırdadığına dair bir sinyal olduğu için umut uyandırdı.