Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Ünlü Taht Oyunları dizisinin bir bölümünde dizinin kanlı Kraliçesi Cercei Lannister ile düzenbaz Lord Baelish arasında geçen bir diyalog vardır. Kraliçeyi “aile sırlarını” bildiği imasıyla sütre gerisinden tehdit eden “Küçükparmak” lakaplı Lord Baelish, tehdidinin ardından bilmiş bir edayla “Bilgi güçtür” diye ekler. Bunun üzerine Kraliçe maiyetindeki muhafızlara döner ve Lord Baelish’i işaret ederek, “Yakalayın onu” der ve hemen ardından ekler: Boğazını kesin!

Lord Baelish şoke olmuş vaziyettedir. Yapacak hiçbir şeyi yoktur. Muhafızlar anında onu yakalar. İçlerinden biri tam hançerini boğazına çalmak üzeredir ki Kraliçe “Durun” der, “bırakın onu”. Muhafızlara üst üste emirler vererek onları uzaklaştırır. Muhafızlar Kraliçe’nin tüm emirlerine birer robot gibi harfiyen uyarken Kraliçe de yavaş ve emin adımlarla yaşadığı şoku hâlâ üzerinden atamamış olan Lord Baelish’e yaklaşır ve “Güç güçtür” der.

Haberin Devamı

Gerçek hayatta ve siyasette de öyledir. Güç güçtür, nerden geldiğinin pek önemi yoktur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha evvel tarih zikrederek ama çok da net konuşmayarak, seçimler için 14 Mayıs tarihini işaret etmişti. Gerçi seçimin mayısta yapılmasıyla alakalı ilk işaret Devlet Bahçeli’den gelmiş ama hem siyasette hem de kamuoyunda pek tartışılmamıştı. Erdoğan ilk açıklamanın ardından geçen hafta da Bursa’da gençlerle bir araya geldiği toplantıda çok net bir biçimde “yetkisini kullanarak” seçimi 14 Mayıs’a aldığını ve bunun bir “erken seçim” olmadığını, haziranda yapılacak olan seçimlerin “erkene alınması” olduğunu söyledi. Muhalefet ise daha evvel 6 Mayıs sonrası için alınacak bir seçim kararına destek vermeyeceklerini açıklamıştı.

Şimdi, seçim tarihinin açıklanmasıyla birlikte başlayan o kadar çok tartışma var ki her birini takip etmek ayrı bir uzmanlık, zaman ve çalışma gerektiriyor. Mesela seçimlere nasıl gidilecek? Kararı Meclis mi alacak yoksa Cumhurbaşkanı Meclis’i feshederek mi ülkeyi seçime götürecek? Seçim kararını Meclis alırsa, bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaçıncı adaylığı sayılacak, kendisi Meclis’i feshederse kaçıncı adaylık sayılacak?

Haberin Devamı

Soruların sayısını artırmak mümkün ama sonuç olarak bu soruların hiçbirine kendi başımıza yanıt bulmak da mümkün değil. Anayasa’yı ayrı, Seçim Kanunu’nu ayrı, Siyasi Partiler Yasası’nı ayrı bilmek lazım bu sorulara en azından tutarlı bir yanıt verebilmek için. Ama hepsinden önemlisi, Türkiye gibi bir ülkede siyaset ve devlet denen kurumun işleyiş ve yapısını iyi bilmek gerekir. Toplumsal iktidar ilişkilerinin siyaset penceresinden bakıldığında, sadece yukarıdan aşağıya değil aşağıdan yukarıya doğru da kurulduğunu hatırlamak gerekir. (Profesör Ayşe Buğra’nın ‘Devlet ve İşadamları’ ve Osman Savaşkan ile ortak kaleme aldıkları ‘Türkiye’de Yeni Kapitalizm’ başlıklı kitapları bu ilişkiyi belli bir noktaya kadar ortaya koyduğu için konuyla alakalı her okuyucuya tavsiyemdir.)

Sadece bu da yetmez elbette; siyasette “egemen” kimdir ve kuralları, normları nasıl oluşturur konusuna bakmak gerekir. Daha da önemlisi, egemen olanı egemen yapan şeyi, yani kuralların dışına istediği zaman çıkabilme ayrıcalığını tanımlayan “istisna” oluşturma durumunu ne zaman, nasıl ve hangi durumlarda yürürlüğe sokar diye düşünmek gerekir.

Haberin Devamı

Siyasetin sadece ilkesel değil aynı zamanda reel bir mesele olduğu ve bu ikisi arasında nasıl bir denge kurulacağını da bilmek gerekir. Bu dengenin kurulabilmesi için de siyasete konu olan toplumun kültür ve davranış kalıplarını bilmek gerekir. Gerekir de gerekir…

Yani yukarıda sorduğumuz sorulara verdiğimiz yanıtlar doğru da olabilir, yanlış da. Bunların doğruluğunu ya da yanlışlığını belirleyen şey ise konjonktür ve yukarıda temel bileşenlerini anlatmaya çalıştığımız güç dengesidir. Elinizde güç varsa yaptığınız şey doğrudur.

Tüm bunları şunun için anlatıyorum; biliyorsunuz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yukarıda da değindiğimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “aday olma” tartışmasına girmeyeceklerini açıklamıştı geçen hafta. Kılıçdaroğlu’nun bu açıklaması da kendi seçmeninin bir kısmından büyük tepki görmüştü. Gerçi aday isminin de görüşülmeye başlandığı son altılı masa toplantısından “Erdoğan’ın adaylığına karşı çıkacağız” ortak kararı çıktı ama Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu konuda pek ısrarcı olacağını düşünmüyorum. Bunun daha çok ilkesel bir tutum olduğunu ve “Adaylığına karşıyız” açıklamasının pratikte bir yansımasının olmayacağını düşünüyorum. Çünkü kendi adıma Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu tutumunu yukarıda anlatmaya çalıştığımız güç dengeleri üzerinden bir kere daha düşündüğümde, ortaya başka bir resim çıkıyor. O resmi uzun uzun anlatmak yerine de şu soruyu sormanın yeterli olacağını düşünüyorum:

İlksel ya da teorik değil, reel ve pratik bir mesele olarak siyaset ve özelde Türk siyaseti açısından bakıldığında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o ya da bu sebeple aday olamayacağını düşünen var mı?

Bir de şunu muhakkak eklemeliyim; yukarıda sık sık siyaseti anlamak için onu da bilmek lazım, bunu da bilmek lazım dedim ya, pek inanmayın. Aslında siyaset (seyislik etmek manasına da gelir) anlaşılması ve okunması gayet kolay bir iştir. Sadece biz bu durumu fark etmeyelim diye bu kadar karmaşıklaştırılıyor.