Geçmişe baktığımızda Türk siyasetinde çok önemli tarihler ve kırılma noktaları bulunuyor.
Anavatan Partisi, Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığına çıkışıyla ivme kaybetmeye başladı. Aynı süreç Süleyman Demirel’in Köşk’e gidişiyle de yaşandı.
Hiçbir konuda uzlaşamayan Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller’in birbirlerini aklayan siyasi affı da böyle kritik bir karardı. Bu karar her iki liderin de siyasi sonunu hazırladı.
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla esen rüzgarı arkasına alan DSP’nin ve Bülent Ecevit’in yeniden doğuşu tarih sayfalarında yerini aldı.
2001 krizinin etkilerini üstünden atmadan, ekonomik kararların neticesini görmeden koalisyon hükümetinin erken seçime gitmesi de Türkiye’deki bütün dengeleri değiştiren bir süreç oldu.
Halk hem DSP-ANAP-MHP koalisyonuna büyük bir ceza verdi hem de partiler ve liderler arasında bir konsolidasyona gitti.
Bu açıdan bakıldığında 2002 seçimleri de demokrasimiz adına önemli bir dönüm noktasıydı.
Bazı sonuçlar siyasette yeni bir yol haritası hazırlar.
Bu da öyle oldu.
Ne Mesut Yılmaz kaldı ne Tansu Çiller...
Ne ANAP ne Doğru Yol...
MHP’nin eski gücünden bugün çok uzakta olduğunu söyleyebiliriz.
Merkeze oturma iddiasındaki MHP, hala kendi tabanına da kendisine oy isteği kitlelere de sağlıklı, güçlü mesajlar veremiyor.
Böyle olunca...
Siyaset iki ana damar üzerinden akmaya, vücut bulmaya devam ediyor.
AKP’nin ve CHP’nin bundan sonra atacağı adımlar çok daha önem kazanıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yle ilgili aldığı karar Erdoğan ve partisi için bıçak sırtı bir denge anlamına geliyor.
AKP kapatılmadı ama “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” tescillenmiş oldu.
CHP’nin ise kıyılara hapsolmuş seçmen kitlesini genişletebilmesi, Anadolu’da da var olabilmesi için yeni söylemlere ve politikalara ihtiyacı bulunuyor.
* * *
“2009 Mart’ında sadece başkan seçmeyeceğiz” yazıma oldukça tepki geldi.
Gelen mesajlardan anlıyorum ki, benim gibi düşünenlerin sayısı oldukça fazla...
O yazıda özetle şunu söylemiştim:
2009 Mart’ında yapılacak genel seçimler Türk siyasetinin geleceği için de bir dönüm noktası olacak.
Anayasa Mahkemesi’nin kapatmayla ilgili kararından sonra AKP, halkın önünde bir sınav daha verecek.
Geçmiş dönemler gösteriyor ki, Refah ve Fazilet partilerinin yerel seçimlerde aldığı başarılar genel siyaseti de doğrudan etkiledi.
Belediyeler vasıtasıyla genel siyaset finanse edildi.
1994’ten bu yana yaşanan siyasi süreç 2009’da ya kırılacak ya da devam edecek.
22 Temmuz’dakine benzer bir sonuçla sandıktan çıkarsa, AKP üçüncü dönemde de tek başına iktidar olma şansını yakalayabilir.
Ya da...
Sonuçlar 2002’dekine benzer bir tabloyu önümüze çıkarabilir.
Bir önceki seçimde Ecevit’in DSP’si birinci partiyken yüzde 1’lere gerilediyse; Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı, Tansu Çiller’in DYP’si tarih sayfalarına gömüldüyse...
2009 Mart’ında da eriyen, yok olan partiler ya da liderler de olabilecektir.
Bu da yeni alternatifleri zorunlu kılabilir.
Yazımın başına dönersem...
Siyasi tarihimize not edilen önemli günler ve olaylar bize gösteriyor ki, 1994 yılındaki yerel seçimler Refah ve Fazilet yani Milli Görüş çizgisindeki AKP’nin doğuşunu ve yükselişini sağlamıştır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın ismi 1994’teki seçimlerle belki de hiç anılmamak üzere listelerden silinecekti.
* * *
2009 Mart’ı da 1994 kadar önemli bir tarihtir.
Ve bu seçimin en önemli merkezlerinden biri İzmir’dir.
İzmir’in adayları ve sonuçları 10 yıl içinde konuşacağımız en önemli siyasi malzemelerden biri olacaktır.
Yarın değerli meslektaşım, dostum, Hürriyet’ten Serdar Devrim’in 1994’te İstanbul’daki seçimlerle ilgili ilginç gözlemlerini yazarak bir hatırlatma yapacağım. Siyasetin nasıl şekillendiğini bu örnekle daha iyi göreceksiniz.