Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dün, “Prof. Dr. Türkan Saylan, aydınlığın, çağdaşlığın sembolüdür. İzmir de bu özellikleriyle öne çıkan bir kenttir. Saylan, sadece on binlerce gencimizin okumasını sağlamamış; aynı zamanda umudun, ortak aklın, mücadelenin, samimiyetin, sivil toplumun da ne kadar önemli olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatmıştır. Sembollerin kenti sembollerin kadınını yaşatmalıdır” diye yazmıştım.
Anlıyorum ki benim gibi düşünen çok kişi var.
Türkan Saylan’ın ismi İzmir’de her an, her dakika görebileceğimiz, yaşayabileceğiz, anabileceğimiz bir yere verilmelidir.
Maç, “Atatürk Stadı”ndaysa; Atatürk’ü anmıyor muyuz?
Konser, “İsmet İnönü Sanat Merkezi”ndeyse İsmet İnönü’yü; “Adnan Saygun Sanat Merkezi”ndeyse Adnan Saygun’u anmıyor muyuz?
Şair Eşref’te, Talatpaşa’da bir yere giderken; Şair Eşref’i, Talat Paşa’yı anmıyor muyuz?
Fahrettin Altay’ı, Mimar Kemalettin’i, Vahap Özaltay’ı, Fevzipaşa’yı, Mürsel Paşa’yı...
Ve Ahmet Piriştina’yı hatırlamıyor muyuz?
Anıyor ve hatırlıyoruz.
Bu insanları gelecek nesillere anlatmanın, aktarmanın en güzel yolu bundan geçiyor.
Türkan Saylan da böyle bir isim...
*   *   *

Geçen yıl www.yesil-kirmizi.com adlı sitenin başlattığı bir kampanyayı sizlere aktarmıştım.
Karşıyakalılar kendilerine ait, camiaya yakışır bir statta maçlarını oynamak istiyordu.
Grubun sözcüsü Deniz Gezginci, şöyle diyordu:
“İzmir, Türkiye’nin en aydınlık yüzü. Bir ilki yine gerçekleştirebilir. Spor özellikle de futbol erkek egemenliğinde yapılıyor. Bugüne kadar neden bir kadının ismi bir futbol stadına verilmedi. Bunu biz niye yapmayalım. Bu kişi de neden yüce önderimiz Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım olmasın. Sitemizde bir anket yaptık. Karşıyakalı taraftarlar statlarının bir an önce yapılmasını ve adının da Karşıyaka Zübeyde Hanım Stadyumu olmasını istiyor. Biz Karşıyaka taraftarları olarak bir şeyler yapmaya, yönetimimize yardımcı olmaya ve Karşıyakalıların farklı olduğunu, sporun barış, kardeşlik olduğunu anlatmaya çalışıyoruz...”
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu seçimler öncesinde İzmir’e iki stat yapacağı sözünü vermişti.
Biri Karşıyaka bölgesine, diğeri Gaziemir ya da başka bir yere...
*   *   *
Karşıyaka Zübeyde Hanım Stadyumu hala ilgi ve kabul gören bir proje...
İzmir’deki ikinci stada da Türkan Saylan’ın ismi verilebilir.
İzmir farklı bir şehir mi?
Farklı...
Neden Cumhuriyet tarihine geçmiş iki sembol kadının ismi yeni statlarımızda olmasın?
Geçen yılki bu yazıyı hatırlatan okurlar; İzmir’in spora da farklı bir yorum getirebileceğini söylüyorlar.
Bana ilginç geldi.
Elbette Havagazı Fabrikası’nı Türkan Saylan Kültür ve Sanat Merkezi yapmak şartıyla...


Şair Eşref’e bir mezar taşı
1847’de Manisa’nın Kırkağaç İlçesi’ne bağlı Gelenbe’de doğmuş Şair Eşref. Gördes kaymakamıyken gördüğü yolsuzlukları şiirleriyle hicvedince hapse mahkum edilmiş. Cezasının ardından Mısır’a kaçmış, 2. Meşrutiyet sonrasında İstanbul’a dönüp, mizah dergilerinde başyazarlık yapmış. Vali yardımcılığından emekliye ayrılıp, yaşamının kalanını Kırkağaç’ta geçirmiş.
Yolsuzlukları, geri kalmışlığı ve rejimi yererken halk deyimlerini, hatta küfürleri kullanmaktan kaçınmayan Eşref, yergilerini öncelikle, kurduğu düzeneklerle kafaların içini bile denetim altına almaya çalışan 2’nci Abdülhamit’e yöneltmiş. Mısır’dayken, Abdülhamid’in ağır hasta olduğunu söyleyen ve adamla uğraşmaktan vazgeçmesini isteyen dostlarına şu dörtlüğü söylemiş:
“Toprak altında da olsan bulurum. Erişir burnuna birkaç tekmem. Can verip kurtulurum zannetme. Şeytan elini çekse de ben elimi çekmem!”
*   *   *
Padişah’ın çevresindeki ikiyüzlü, rüşvetçi, ahlaksız yöneticilere de yüklenmiş:
“Her biri kendince zulüm etmekte: İnsan bir memur görünce eşkıya sanıyor... Ey zavallı, boş yere yakınma, bağırıp çağırma. Çünkü ezilenlerin ahını işiten hükümet bunu musiki sanıyor!”
Yolda sevmediği amiriyle karşılaşıp istemeden selam vermek zorunda kalan Eşref, soluğu dostlarının yanında almış.
“Gâvur İzmir’de sokaklar dardır. Bir selâm tavrı ile can koruruz. Söyle dursun atlarla araba. Yolda eşeklere biz hasdururuz.”
Halkı küçük gören, onlara hakaret eden yöneticiler de almışlar ağızlarının payını:
“Millete erbâbı mansıptan biri eşek demiş. Reddedilmez böyle bir söz, amma ki pek can sıkar. Olsa da millet eşek, eşek diyen bilmez mi ki: Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar...”
Eşref’e hicivlerinde neden çoğunlukla isim kullanmadığı sorulunca yanıtlamış. “Neden olacak, bütün alçaklara uygulanıp, numarasız gözlük gibi kullanılsın diye...”
Ölümle dalga geçişini oğlu şöyle anlatmış:
“Ölmezden bir hafta evvel ellerine, ayaklarına kına yaktırdı. Yattığı odanın perdelerini kapattırdı. Geceleri lamba yaktırmadı. Sabahleyin anneme: ‘Bir haftadır karanlıkta yatıyorum. Anladım ki ölüm korkulacak bir şey değilmiş’ dedi. Kendini tamamıyla soydurdu. Öğleden sonra hayata gözlerini yumdu.”
*   *   *
Vasiyetini ise bir dörtlükle dile getirmiş:
“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için. Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi. Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki. İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı...”
1928’den itibaren defalarca çalınmış Kırkağaç’taki mezar taşı. İzmir, en işlek bulvarlarından birine adını vererek yaşatıyor Şair Eşref’in adını; Manisalılara da çalınamayacak bir mezar taşı yaptırmak düşüyor. (Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)