Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllarca “YÖK kaldırılsın”, “YÖK istifa” dedik.
12 Eylül ürünü olan bu kurumu yerden yere vurduk. Başlangıçta pankartlarda taşınan bu istek, sonraları yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
Yürüyüşler yapıldı, protesto gösterileri sergilendi.
Başka bir üst çatı altında yeniden yapılandırılmasını talep ettik.
Daha demokratik bir üniversite arzu ettik.
Ama olmadı...
Ne iktidarlar buna izin verdi, ne de bürokrasi...
Mevcudun korunması, hem üniversitelerin kontrol altında olması, hem gençlerimizin göz hapsinde tutulması genel kabul gördü.
Çünkü konuşan, eleştiren, sorgulayan bir üniversite istenmiyordu.
Nedense dünyanın her ülkesinde, her iktidar bundan çekiniyordu.
Türkiye’de de böyleydi.
Bütün demokratik açılımlara rağmen üniversiteler özgürlüklerin gerçek anlamda sergilendiği kurumlar olamadı. Bu sefer üniversite öğrencilerinin sesi kısıldı, daha doğrusu talepleri azaldı.
Sonuç alınmayacağını bildikleri için yeni projeleri bıraktılar.
Hayal bile etmediler.
En kötüsü de buydu.
Gençlerimiz olanları kabullenmeyi, olaylar karşısında tavır almayı, kendi görüşlerini savunmayı bıraktılar.  Ülke sorunlarıyla ilgilenmek yerine yeni çıkan markalar üzerine sohbet etmeyi tercih ettiler. Siyaset yerine magazin, ekonomi yerine futbol, kentleşme yerine tatlı güzel hayatı tartışmak işlerine geldi.
Hatırlayın...
Gençlerin böyle olmasında hep YÖK suçlu bulundu. YÖK’ün gençleri pasifize eden, depolitize eden uygulamaları örnek gösterildi.
* * *
Devlette çalışan öğretim görevlileri çareyi özellere kaçmakta buldular.
Daha çok maaş, daha çok imkan bir yana bu bitmez tükenmez mücadeleden usanmışlardı.
Kendilerine asistan bile alamayan hocalar hiç yoktan özellerin bazı imkanlarıyla rahat nefes alabildiler.
Ama zaman geçtikçe anlaşıldı ki...
Birkaç tanesi dışında özeller de bilimsel anlamda tatmin etmiyordu.
Devletten kaçan bu sefer de özelde farklı uygulamalarla bunalmaya başladı.
Sonuç olarak ne devlette okuyanın ve ders verenin, ne de özelde okuyanın ve ders verenin tadı tuzu yok.
Peki YÖK?
İşin ilginci son yaşananlardan dolayı çoğunluk fikri değişmiş gibi...
Yani...
“YÖK kaldırılsın”, “YÖK istifa” diyenler; yapılanları gördükçe “Eskiden daha iyiydi” demeye başladılar. Çünkü kamuoyunu böyle düşünmeye itecek çok şey yaşanıyor.
* * *
Rektörlük seçimleriyle ilgili yazı yazmamaya karar vermiştim. Adayların programlarını, söylemlerini, projelerini köşeme konuk etmemiştim.
Çünkü sonuç ortadaydı.
Belki İzmir’deki üniversitelerde sıralama korunacaktı ama diğerlerinde problemler olacağı en baştan belliydi.
Nitekim öyle de oldu.
10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde de “en çok oy alan adayların rektör olarak atanmaması” bahanesine sığınılarak sıralamalar değiştirildi, kadrolar tasfiye edildi.
Sezer döneminde de birçok kez yazmıştım.
Fikrim bugün de aynı...
Üniversitelerdeki seçimler giderek kurumlar zarar verir noktaya geldi.Hele bugünkü YÖK’ün mantığıyla...
Üniversiteler Türkiye’nin siyasetiyle, geleceğiyle ilgilensin diye beklerken; YÖK’ün kendisi siyasetin içinde artık...