Demokrasinin Macaristan sınavı

26 Mayıs 2013

Henüz üç sene öncesine dek özgürlükçü anayasa hukuku ile örnek gösterilen, totaliter bir rejimden demokrasiye geçişin en başarılı örneklerinden biri olarak kabul edilen Macaristan’da son iki senedir yaşananlar, çoğunluğu elinde tutan hükümetlerin iktidarlarını pekiştirmek parlamenter demokrasiyi suiistimal edebilme güçlerini sergiliyor.
2010’da oyların çoğunluğunu alarak iktidara gelen Viktor Orb·n liderliğindeki Genç Demokratlar Partisi (Fidesz), parlamentodaki üçte iki çoğunluğunu devletin bütün kurumlarının kontrolünü ele geçirmek ve yürütme üzerindeki her türlü denetleme mekanizmasını ortadan kaldırmak için kullanmakta.
Bir yandan seçim yasalarında ve seçim bölgelerinde yaptığı değişikliklerle öngörülebilir bütün seçimlerde yeniden seçilmesini güvence altına alan Fidesz hükümeti, diğer yandan olası bir iktidar değişikliğinde yeni hükümetin elini kolunu bağlayacak önlemler almaktan çekinmiyor.
İktidara gelmesinden bu yana parlamenter rejimin dengeleriyle oynayan Fidesz hükümetinin en yeni icraatı, yüzde 68 çoğunluğunu kullanarak geçtiğimiz parlamentodan geçirttiği ve 26 Mart’ta yürürlüğe giren 22 maddelik yeni anayasa paketi. Demokratik temsil gücüne ve meşruiyetine

Yazının Devamı

Avrupa Birliği’nin Macaristan sınavı

19 Mayıs 2013

AB, yarım asırlık tarihinin en büyük demokrasi kriziyle karşı karşıya. Bunun bir ayağında, Avro bölgesindeki ekonomik krizin güney ülkelerde yol açtığı toplumsal ve siyasi sonuçlar var.
Her iki gençten birinin işsiz olduğu İspanya gibi ülkelerde insanlar, AB’nin ülkelerinin seçilmiş temsilcilerine ‘dayattığı’ tasarruf politikalarının demokratik meşruiyetini sorguluyor. Bu, vardığı nokta demokratik yönetim sisteminin işlemezliği olabilse de, çıkış noktasını temsili demokrasi ilkesine dayandıran ve AB’nin aşina olduğu bir itiraz. Zira, atanmış bürokratların karar alma süreçlerinde seçilmiş milletvekillerinden güçlü olduğu AB’deki demokrasi açığı uzun zamandır dillendirilen bir görüş.

Demokrasi endişesi
Demokrasi krizinin diğer ayağında ise, birliğin yeni üyelerinden Macaristan’daki gelişmeler yer alıyor. Bu, başlangıcı avro krizinin öncesine giden, kökeninde komunizm sonrası demokrasiye geçişin tortuları olan, AB’nin aşina olmadığı yeni bir kriz.
Zira söz konusu olan, seçimle iktidara gelmiş olan bir hükümetin, meclisteki çoğunluğunu kullanarak demokrasiyi hedef alan anayasal değişiklikler yapıyor olması. Üstelik kimilerine 1930’ların Almanya’sını çağrıştıran bu

Yazının Devamı

Almanya NSU davasını tartışıyor

12 Mayıs 2013

Geçtiğimiz pazartesi Münih’te başlayan Almanya tarihinin en büyük neo-Nazi davası, ülkenin göçmen düşmanlığı ve ırkçılık ile imtihanın sembolü oldu. Nasyonal Sosyalist Yeraltı (Nationalsozialistischer Untergrund-NSU) adlı örgütün kurucusu, üyesi ve/ya sempatizanı olmakla suçlanan beş sanığın yargılandığı davaya yönelik beklentiler oldukça yüksek, gerçekçilikleri ise büyük tartışma konusu.
NSU tarafından öldürüldüğü iddia edilen dokuz göçmenin yakınları ile göçmen örgütlerinin beklentisi, sanıkların cezalandırılmasından öte, cinayetlerin ardındaki ırkçılığı görmezden gelen devlet yapısı ve ideolojisinin sergilenmesi. Ailelerin avukatları, NSU’nun, savcının iddia ettiği üzere üç değil, aralarında Almanya istihbaratının muhbirlerinin de bulunduğu 100’den fazla üyesinin olduğunu öne sürerek, bu davayla devletin cinayetlerde oynadığı rolü sergilemeyi amaçlıyor. Emniyet ve istihbarat birimlerinin sorumluluğunu görmezden gelen savcıya meydan okuyan avukatların hedefi, sanıklara yöneltecekleri sorular ve mahkemeye sunacakları delillerle devleti sanık sandalyesine oturtmak.
Tartışmanın diğer tarafında ise, ceza davalarının doğaları gereği hakikatin ortaya çıkmasından ziyade

Yazının Devamı

Dış Türkler, iç Türkler

5 Mayıs 2013

Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’nin Şubat-Mart 2009 tarihli oturumda verdiği resmi rapora göre, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun Temmuz 2006’dan itibaren geçen üç sene boyunca ayrımcılığa ilişkin yaptığı inceleme sayısı üç. Üstelik bu vakalardan sadece birisi Türkiye’ye, diğer ikisi ise iki Avrupa devletine ilişkin...
Komisyon, Türkiye’de Alevi olduğu için öğretmeni tarafından aşağılanan ve düşük not alan bir öğrenciye ilişkin yazdığı raporda, öğretmenin dini inanç temelli ayrımcılık yaptığı sonucuna varmış. Diğer iki vakada ise, Almanya ve Hollanda’nın topraklarında yaşayan göçmenlerin ailelerini yanlarına almasını zorlaştıran yeni göç yasalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin aile hayatını ve ayrımcılık yasağını düzenleyen maddelerini ihlal ettiğine kanaat getirmiş. Söz konusu yasalar bu iki ülkedeki bütün göçmenlere yönelik iken, Türkiye’nin parlamentosunu harekete geçiren, kuşkusuz, Türkiye kökenli göçmenler.

Üç senede üç vaka
Bu örnekler, Türkiye devletinin insan haklarına, ayrımcılığa ve vatandaşlığa bakışına, kimi temsil ettiğini düşündüğüne dair çok şey anlatıyor. Müslüman, Türk, Sünni, heteroseksüel,

Yazının Devamı

Fazıl Say ve Sarrazin kararları ışığında nefret söylemi

28 Nisan 2013

Fazıl Say hakkındaki mahkumiyet kararı, Ceza Kanunu’nun 216. Maddesi’nin çevrelerce tartışılmasına vesile oldu. Ancak tartışma, büyük ölçüde, Say’ın dini değerleri aşağılayıp aşağılamadığı, aşağıladıysa da sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında olup olmadığı ile sınırlı kaldı. Medyadaki değerlendirmeler, birkaç istisna dışında, nefret söylemini de kapsayacak biçimde ifade özgürlüğüne dair genel bir tartışmaya evrilmedi. Oysa 216. Madde nefret söylemini de cezalandıran hükümler içeriyor.
Say hakkındaki mahkumiyet kararı, 216. Madde’nin “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamayı” yasaklayan üçüncü fıkrasına dayanıyor. Bu tür söylemlerin cezalandırılması için “kamu barışını bozmaya elverişli olma” şartı getiriliyor. Yani, toplumun herhangi bir bölümünün kutsal addettiği herhangi bir dini aşağılamak, yargılanmak için yeterli bir neden değil. Kamu barışına tehdit oluşması gerekiyor. Say’ın “Allahçı” addettiği bir grup insana dair sözlerinin İslam’ın değerlerini aşağılayıp aşağılamadığı bir yana, kamu barışına oluşturduğu tehdit şüpheli. Zira Say’ın sözleriyle hezeyana kapılıp sokaklara dökülen topluluklar olmadığı gibi, din temelli bir toplumsal çatışma

Yazının Devamı

BM: Sarrazin’in sözleri ırkçı nefret içeriyor

21 Nisan 2013

Türkiye’de Fazıl Say hakkında verilen kararın yankıları sürerken, Almanya’da da ifade özgürlüğüne dair yeni bir tartışma başladı. Buna vesile olan, Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’nin verdiği bir ihlal kararı oldu. Komite, 4 Nisan’da yayımladığı kararında, bir Alman siyasetçinin Almanya’da yaşayan Türk ve Arap göçmenleri hedef alan söylemleri hakkında soruşturma yapılmamış olmasını Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmeye (Sözleşme) aykırı buldu.
Söz konusu olan, Sosyal Demokrat Partisi üyesi Thilo Sarrazin’in 2009 yılında verdiği bir demeçte sarf ettiği sözler. Yanlış göç politikalarının Almanya’nın geleceğini tehlikeye soktuğunu savunan Sarrazin, Almanlardan daha zeki olan Doğru Avrupa Yahudileri veya Almanlar kadar zeki ve onlardan daha çalışkan olan Çinliler yerine, büyük bir bölümü sebze ve meyve ticareti dışında bir üretimde bulunmayan Türk ve Arap göçmenlerin kabulünü büyük bir hata olarak değerlendirmişti. Üçüncü kuşak Arap ve Türklerin dahi birçoğunun iyi Almanca bilmediğini ve okumadığını ifade eden Sarrazin, bu kadar düşük eğitimli bir grubun toplumun genelinden iki-üç kat fazla çocuk

Yazının Devamı

Eşcinseller ebeveyn olabilir mi?

14 Nisan 2013

Geçen hafta, Fransız Senatosu’nda tarihi bir oylama yapıldı. Mayıs ayında yürürlüğe girmesi beklenen yasayla Fransa, eşcinsellere evlenme ve evlat edinme hakkını tanıyan az, ancak artan sayıdaki ülkeden biri oldu. 1999’da dönemin sosyalist hükümetinin eşcinsellere “medeni beraberlik” hakkını tanımasının ardından, Cumhurbaşkanı Holland’ın liderliğindeki başka bir sosyalist hükümet döneminde, eşcinsellerin heteroseksüeller ile tam eşitliğinin sağlanması için önemli bir adım atıldı.

Kıl payı kabul edildi
157 oya karşı 179 oyla ‘kıl payı’ kabul edilen yasanın haftalardır protestolara neden olmasının en büyük nedeni, eşcinsellere evlat edinme hakkı tanınmasının kadın, erkek ve çocuktan oluşan geleneksel aile yapısına oluşturduğu ‘tehdit’. Fransa’da, diğer birçok Batı ülkesinde olduğu gibi, kamuoyu yoklamalarında eşcinsellerin evlat edinmesine verilen destek, evlenmelerine verilen desteğin önemli ölçüde altında. Eşcinsel çiftlerin birlikte çocuk yetiştirmesi söz konusu olduğunda, miras, vergi, sosyal güvenlik gibi konularda heteroseksüel çiftlerle aynı haklara sahip olmaları için verilen toplumsal destek azalıyor. Söz konusu olan çocuk yetiştirmek olduğunda, aynı cinse mensup

Yazının Devamı

Eşcinsel evlilikler batıda siyaseti zorluyor

7 Nisan 2013

Bugünlerde, Batı’da, eşcinsellerin eşitlik mücadelesinde tarihi bir dönem yaşanıyor. Fransa Senatosu, meclisin alt kanadının kabul ettiği eşcinsellere evlilik ve evlat etme hakkı tanıyan yasayı görüşüyor. Almanya’da muhalefet, eşcinsel çiftlerin evlilere tanınan vergi imtiyazlarından yararlanmalarını sağlayacak yasa tasarısını parlamentoya sunmaya hazırlanıyor. ABD’de, eşcinsel evliliğe ilişkin iki davanın Yüksek Mahkeme’de görüldüğü son iki haftadır, eski başkan Bill Clinton ile Cumhuriyetçi senatörler dahil çok sayıda siyasetçi eşcinsel evliliği destekleyen açıklamalar yapıyor.
Her ülkede kayda değer bir seçmen kitlesini oluşturan eşcinseller, bazı Batı ülkelerinde bu demografik potansiyeli siyasi güce dönüştürmeyi başardı. ABD’deki son başkanlık seçimleri öncesinde Başkan Barack Obama eşcinsel evliliği desteklediğini deklare ettiğinde, büyük bir siyasi eşik atlanmıştı. Kayda değer bir eşcinsel seçmen kitlesine sahip olan Cumhuriyetçilerin artık bu konuda sessiz kalması mümkün değildi. Aslında, Obama’yı pozisyon almaya zorlayan da eşcinsel hareketti. Eşcinseller, farklı eyaletlerde açtığı davalarla, dokuz eyalette ve başkent Washington DC’de evlenme hakkını elde etmeyi

Yazının Devamı