Dilek Kurban

Dilek Kurban

dilek.kurban@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta Türkiye basınındaki bir habere göre, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in liderliğini yaptığı Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) Türkiye’nin AB üyeliğine siyasi kriterlerin yerine getirilmemiş olması ve ülke ekonomisinin yapısı ve büyüklüğünün AB’ye yük olacağı gerekçesiyle karşı çıkıyor. CDU’nun taslak seçim programında Türkiye ile AB’nin özellikle güvenlik ve dış politika alanındaki stratejik ortaklığının önemine vurgu yapılırken imtiyazlı ortaklıktan söz edilmiyor. Haber, bugüne dek Türkiye’nin AB’ye üyeliği yerine imtiyazlık ortaklığını savunan Merkel’in Türkiye politikasını daha da geriye götürdüğü yorumlarının yapılmasına neden oldu.

Her şey altüst oldu
Almanya’da gündemin ABD Başkanı Obama’nın ziyareti, G-8 zirvesi, aşırı yağışın neden olduğu seller ve tabii avro krizi ile yoğun olduğu bugünlerde bu haberi CDU yetkilileri ile teyit etme çabalarım sonuçsuz kaldı. Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir’in de konuya ilişkin bilgisi yoktu. Öte yandan, Özdemir’in Türkiye hükümetinin Gezi protestoları ile başlayan toplumsal muhalefete ilişkin tutumunun ve Avrupa’dan gelen eleştirilere ilişkin söyleminin Türkiye-AB/Almanya ilişkilerine etkisi konusunda söyleyecek epey sözü vardı. Türkiye-AB ilişkilerinde “tam ortalığın yatıştığı bir sırada her şeyin altüst olduğunu” belirten Özdemir, Türkiye’nin AB sürecini ayakta tutmak için çaba sarf eden Alman siyasetçilerin “tek derdi iç politika olan Ankara’ya rağmen” bunu daha ne kadar yapabilecekleri konusunda çekinceleri var.

CDU’nun tabanı karşı
Özdemir’in eylülde seçimlere gidecek olan Almanya’daki siyasi dengelere dair uyarılarına kulak vermekte fayda var. Öncelikle Merkel hükümetinin Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin pozisyonunun olumsuz olduğuna dair algıya itiraz ediyor, Özdemir. CDU’nun tabanının Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğuna dikkat çeken Özdemir, Merkel’in buna rağmen müzakerelerde yeni fasıl açılmasını engellemeyerek bugüne dek aslında olumlu bir tavır sergilemiş olduğunu vurguluyor. Ancak, Gezi olayları sonrasında artık bambaşka bir dünyada olduğumuza da dikkat çekiyor. Barışçıl protestoculara yönelik polis şiddeti, Türkiye hükümetinin bu şiddeti savunan söylemleri, ve belki de en önemlisi Ankara’nın AB’den gelen eleştirilere ‘siz de kim oluyorsunuz?’ mealinde popülist bir restle yanıt vermesi, sadece CDU’nun tabanını değil, Türkiye’nin AB üyeliğine koşulsuz destek veren Yeşiller Partisi’nin tabanını da son derece rahatsız ediyor. Nitekim kamuoyu araştırmalarına göre, Gezi olaylarından sonra Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan Almanların oranı yüzde 66 (geçtiğimiz sene yüzde 55 iken).
Bu durum, Yeşil siyasetçileri bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor. Fasılların açılmamasının Türkiye açısından yol açacağı izolasyon, seçmeninin büyük bölümü Batı karşıtlığına teşne olan AK Parti’ye iç siyaset malzemesi sağlayacağı gibi, Özdemir’in belirttiği gibi “Türkiye’de meydanlardaki insanları cezalandırmış olacak.” Bütün olanlara rağmen müzakerelerin devam etmesini savunmak ise, hele ki Başbakan Erdoğan ve AB Bakanı Egemen Bağış’ın AB kurumlarına ve Başbakan Merkel’e yönelik söylemlerinden sonra, Yeşilleri seçmenleri karşısında zor durumda bırakacak. Türkiye’ye ilişkin “çıkmaz sokakta” olduklarını belirten Özdemir, Ankara’nın AB’ye dönük üslubunun değişmesi gerektiğini vurguluyor. Üyelik talebinin ısrarla- Türkiye’den geldiği ve AB’nin Ankara’yı üye olması için zorlamadığı göze alındığında, Erdoğan hükümetinin AB ile işler zora girdiği her dönemde takındığı popülist ve ulusalcı diskur Türkiye’nin Avrupalı dostlarının dahi sabrının sınırlarını fazlasıyla zorluyor.

Erdoğan ve Merkel
Bu tablo, Almanya hükümetinin geçtiğimiz hafta Brüksel’de yapılan toplantıda Türkiye ile yeni fasıl açılmasını veto ettiğine dair haberleri ve hemen ardından Türkiye’nin Almanya büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı’na çağırmasını büsbütün anlaşılır kılıyor. Sonuçta, tabanının nabzını tutan ve yeniden seçilme kaygısı ile hareket eden tek siyasetçi Başbakan Erdoğan değil...