Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       24 Temmuz "Basın Bayramı", veya "sansürün kaldırılışının yıldönümü"...
       Adı ne olursa olsun dün basınla ilgili bir gündü.
       Peki basında sansürün kaldırılması ne anlama geliyor? Gerçekten günümüzde sansür kalkmış sayılabilir mi?
       Belki hukuki ve dar anlamda, klasik anlamda sansür yok denilebilir, ama geniş anlamda sansür 92 yıl sonra bugün de yaşıyor.
       * * *
       TÜRKİYE'de 1800'lü yıllarda padişah veya hükümet eleştirilirse gazete ve matbaalar kapatılabilirdi. 1876'da Mahmut Nedim Paşa sansür kararnamesini yayımladı. Matbuat yayımdan önce kontrol edilir oldu. II. Abdülhamit sıkıyönetim kararnamesiyle her şeyi yasaklanabilir hale getirdi. Ama bir noktadan sonra direnmelere daha fazla dayanamayarak Kanun - i Esasi'yi yeniden yürürlüğe koyacağını ilan etmek zorunda kaldı.
       24 Temmuz 1908 günlü gazetelerde bu "havadis" yayımlandı.
       24 Temmuz günü İkdam gazetesi sahibi Ahmet Cevdet ve Sabah gazetesi sahibi Mihran, kendi aralarında anlaşarak gazete provalarını görmek için gelen sansür memurlarını "gazeteler hürdür, sansür yasaktır" sözleriyle geri çevirdi. Böylece o gün, basın tarihinde "sansürün kaldırıldığı" gün olarak anılmaya başlandı.
       Burada da görüldüğü gibi dar ve klasik anlamda sansür yayını yayımdan önce denetleyip beğenilmeyenlere engel olmak demekti.
       Oysa bu; günümüzde daha geniş bir anlam kazanmış, basın özgürlüğünü sınırlayıcı, engelleyici, neredeyse her türlü faaliyete sansür denilmeye başlanmıştır.
       * * *
       DAR anlamdaki sansür kalkmış sayılsa da bu, geniş anlamdaki sansürün bugün de sürdüğü gerçeğini değiştiremez.
       Oysa aslında "basının hür olması" veya "basın özgürlüğü" gerçekte gazeteciler için imtiyaz sayılmaz. Aslında düşüncenin ifadesi özgürlüğü; temel insan hak ve özgürlüğüdür. Bu özgürlük, demokratik sürecin başta gelen unsurudur.
       Bu demokratik akışın herhangi bir noktasında ortaya çıkartılan engel, basın özgürlüğünü ihlalden başka bir şey sayılamaz. Ve bu ihlallere ülkemizde maalesef "bilgi akışı"nın her safhasında rastlanmaktadır.
       Sonuç olarak, Anayasa ve yasalarda basın özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümler nedeniyle gazeteciler, yazarlar hapis ve para cezalarına mahkum edilmektedir. Bugün de Basın Konseyi'nin tespitine göre gazetecilik işlevi nedeniyle cezaevinde 4 gazeteci yatmaktadır.
       Radyo ve televizyonlar hakkında ilkel bir yöntemle ekran karartma ve yayın durdurma cezaları verilebilmektedir.
       Bugün Türkiye'de basın özgürlüğünü düzenleyen 152 yasa olduğu biliniyor. Bunların çoğu kısıtlama getiren yasalardır.
       TCK'da, Askeri Ceza Yasası'nda, Merkez Bankası Yasası'nda, rüşvet ve yolsuzlukları önleme amaçlı diye sunulan Mal Bildirimi Yasası'nda, Bankalar Kanunu'nda, Terörle Mücadele, Basın Yasası'nda kısıtlayıcı hükümler hala varlıklarını sürdürmektedir.
       Böyle bir ülkede "basın özgürdür" denilebilir mi?



Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr