Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hükümetin dış politikası da şaşırtıyor. Dış politika dost kazanmaya yönelik olmalı. Hiç olmazsa zamanla dostlar çoğaltılmalı, düşmanlar azaltılmalı.
Bu nasıl yapılacak.
Nasıl yapılacağını iktidara gelenler izledikleri yolla gösterecekler.
Halk da “aferin” diyecek.
Politika herkesin harcı değil.
Hele dış politika. Şu kadar zıt menfaat arasından Türkiye’nin menfaatini tereyağdan kıl çeker gibi çekip çıkarma marifettir.
Ve bu marifet, basiret, bilgi, görgü ve deneyim ister.
* * *
Bu marifet iktidarda kim varsa ondan beklenir, yani Türkiye’de AKP’den.
Erdoğan başkanlığındaki Cumhuriyet hükümeti şimdiye kadar görülmedik şekilde dış politikaya önem verdi.
Bu inkâr edilemez.
Komşularımızla özellikle bölge devletleriyle “sıfır problem” amacı güdüldü.
Bu da iyi bir şey.
Yani Türkiye’nin büyüklüğüne ve bulunduğu bölgedeki önemine paralel, şahsiyetli bir dış politika izlemesi herkesi memnun eder. Ama bu, dostlar kazanılırken düşmanlar yaratmak değildir.
* * *
Başbakan Erdoğan AKP grubunda konuştu. Ne yalan söyleyeyim bu konuşma sırasında zaman zaman benim de gözlerim yaşardı, duygusallaştım.
Ama, bu hamasi konuşma bitince mantıkla düşündüğüm zaman, bize güzel konuşmalardan çok istikrarlı ve hislere değil akla hitap eden bir dış politikanın lazım olduğu gereğini görmezlik edemedim.
Yani diyorum ki Erdoğan iyi konuştuğu kadar yolunu da iyi ve doğru çizerse sırtı yere gelmez. Ama o, ne yazık ki, konuşmayı aklı kullanmaya tercih ediyor.
* * *
Başa dönelim. Dış politika şaşırtıyor, dedik. Özellikle Ortadoğu devletleri için uygulanan politika başka türlü de olabilirdi diyenler var. Türkiye’nin uzak gelecekteki menfaatlerinin de gözetilmesi lazım geldiğini ileri sürenler var. Bunlara tam anlamıyla haksız da denilemez.
* * *
Eurovision’un şarkı yarışması işte bunu gösteriyor.
Orada Türkiye’yi Türkiye olduğu için tutmayan komşular bile görüldü. Bu da dış politikamızda tutulan yolda bazı arızalar olduğunu göstermez mi?
Türkiye’den katılan “maNga” grubu 2. oldu bu bir müzik zaferidir ama ona hiç puan vermeyenler vardı.
Özellikle komşularımız. Ve geçen yıl Türkiye’den tam puan alan Ermenistan Türk grubuna puan vermedi. Bunlar dış politikamız için de zihinlerde soru işareti yaratan noktalar değil mi?

Haberin Devamı

İsrail vahşeti ve
İsrail Türk gemisine saldırdı ve bazı kişileri öldürdü. Bu “Devlet terörü”dür. İsrail vahşetidir. Bu İsrail’in Türkiye’ye meydan okumasıdır. “One minute”ın rövanşıdır.
Tayyip Erdoğan’ın izlediği yola bakarsak, Türkiye’nin İsrail’e savaş ilanı beklenirdi. Ya bu yapılacak, ya da Erdoğan Türkiye’ye mağlubiyeti kabul ettirecekti.
Peki Türkleri ve Türk gemisini İsrail’e karşı koruyamayan Erdoğan, bu noktadan sonra ne yapacak? Üçüncü bir yol var mı?
Tayyip Erdoğan sanki bu sorumuza AKP grubunda cevap verdi ve çok sert konuştu “İsrail mutlaka cezalandırılmalıdır” dedi. Peki ama nasıl? İşte onu söylemedi.
Meclis deklarasyonundan sonra da susacak mı?

Haberin Devamı

SEKS KASETİ YAPANLAR
2003’te başlayan Irak’ın işgali öncesinde eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i devirmek için her yolu deneyen CIA, devrik liderin eşcinsel ilişkiye girerken görüntülendiği gizli seks kaseti hazırlamayı bile planlamış. Geçmişte Küba lideri Fidel Castro’yu patlayıcı dolu puro, Kaide lideri Usame Bin Ladin’i de kafayı çekerken görüldüğü sahte kasetlerle vurmaya çalışan CIA, eşcinsel kaseti sayesinde Saddam’ın Iraklıların gözünden düşeceğini ve devrilmesinin kolaylaşacağını hesaplamış.
Bu bana “Baykal’ın seks kaseti”ni hatırlattı.
Şu yapar mı, bu yapar mı, dememeli. Herkesten ve her kuruluştan şüphe edilmeli. Tabii bu şüphe ispata kadar sürmeli. Yani bu tuzak kim veya kimler tarafından kurulmuştu, bir an önce meydana çıkarılmalı. Ama bu arada unutulmamalı ki bu tuzağı herkes kurabilir.

Haberin Devamı

AKP UYAN
PKK şehre indi

Şehitlerimiz arttı. İskenderun’da PKK şehre indi. Bunun perde arkasında İsrail’in olduğunu ileri sürenler de var. Elde delil olmasa da akıl yürütme bu iddiayı sanki doğruluyor.
Öyleyse yapılacak olan, ah-vah olmamalı ateşe daha güçlü ateşle cevap verilmeli. Apo terörün şehre ineceğini daha önce bildirmişti. Bitlis’in Kürtçü milletvekili PKK ağzıyla tehditler savurmuştu.
Yani bu günlerin geleceği daha önceden belliydi. Ama Ankara tedbir almadı, daha doğrusu uyudu.
Başbakan Erdoğan’ın imzaladığı “Entegre Sınır Yönetimi” konulu genelge 26 Mayıs’ta resmi gazetede yayımlandı. AB’ye uyum kapsamında gündeme gelen genelge kara ve deniz sınırlarının İçişleri Bakanlığı’na bağlı profesyonel bir sınır güvenlik teşkilatı tarafından korunmasını öngörüyor. Oysa buna Türk Silahlı Kuvvetleri “güvenlik zaafı yaratacağı” gerekçesiyle karşı çıkıyor.
Ve Ankara bunları tartışırken PKK vuruyor, “analar ağlıyor” AKP ya bu işi bitirir, ya biter... Artık bıçak kemiğe dayandı.

KAZALAR
Sorumluluk ortak

Hep yazılıyor, yazıyoruz.
Şoförler ve araçlar gereği gibi kontrol edilmiyor. Ve bu yüzden can kayıpları oluyor.
Bundan o şoförler kadar gerekli kuralları koymayanlar, gerekli kontrolleri yapmayanlar da sorumlu. Kamyon kazası oldu mu hep bahane “freni boşaldı” oluyor. Ama “10 tonluk kamyona 30 ton yükledin artık ehliyetin iptal” diyen yok. Bakın, yaz geldi, turist mevsimi. Biz işe Antalya’da turist otobüsünü Aksu nehrine uçurup, 13 Rus turisti öldürerek başladık.
Antalya Turizm Şoförleri Derneği Sözcüsü Orhan Kayabaşı, kentte 10 bin şoförün yapacağı turizm şoförlüğünün sadece 3 bin kişi tarafından yapıldığını belirterek “Sigortasız çalıştırılanlar var. Belirlenen saatin üzerinde çalıştırılan şoförler var.
Kimileri günde 21 saat çalışıyor. 6 aylık sezon boyunca, 5 ay otobüsün bagajında yatan, tuvaletlerde duşunu alıp tıraş olan şoförler var” diyor.
Peki bu durumu trafikçiler bilmiyor mu?
Biliyorlarsa göz mü yumuyorlar!
Eğer bu iş nizama intizama sokulmazsa, kontroller “dostlar alışverişte görsün” diye yapılırsa Türkiye’de cinayet gibi kazaların önüne geçilemez.

YAĞIYOR
Ödül mevsimi!

“Yılın ödülleri” diye her kuruluş adeta ödül yağdırıyor.
Yani, “ödül” amacını aştı.
Ödülden maksat en iyiye özendirme değil mi, teşvik değil mi?
İnsanları o alanda iyi iş yapmaya, iyi eser vermeye yöneltmek değil mi? Ama adeta bu amaç bazıları bakımından değişti ve amaç ödül vermeye yönelik oldu.
Bunu ödül verilenlerin elli altmış kişiyi çeşitli ödüllere layık görüp(!) ilan etmelerinden anlıyoruz.
Böyle ödül olur mu?
Ödül az kişi alırsa ödüldür, “nedret” kıymeti ifade eder.
Hiç unutmam, bir tarihte, yalnız bayramdan bayrama “Bayram Gazetesi”nde yazan bir arkadaşımız yazısından dolayı “iyi yazar ödülü” almıştı.
Marifet, alanda mı verende mi, sorusu da akla gelmişti. O tarihler çok geride kaldı ama o sakat ödüllendirme bugüne kadar sürdü.
Bunu görüyoruz... Yazık.