Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Doğan HEPER

TÜRKİYE tehdit altında...
İslam Konferansı Zirvesi görmese de bu böyle.
İKÖ'nün bazı üyeleri Türkiye'yi tehdit ediyor.
Suriye'nin tehdidi var. Irak'ın tehdidi var, İran'ın tehdidi var.
Suriye'nin tehdidi açık seçik ve iki yönlü.
Suriye hem Hatay'ı istiyor, hem su problemi yaratıyor.
Bu nedenlerle de Şam resmen Ankara'ya hasım gözüyle bakıyor, büyük bir bölüm askeri gücünü kuzeyde savaşa hazır tutuyor.
Ve aynı Suriye PKK'yı açıkça destekliyor, bir bakıma PKK yönetimine üs görevi yapıyor.
Irak; Saddam gücünü kaybetmeden önce Türkiye'ye rakip, hatta düşman gözüyle bakıyordu.
Bağdat'ın parçalar halinde getirttiği büyük bir top günlerce dünya kamuoyunu işgal etmişti. Ve bu topun hedefinin Türkiye'den başka bir ülke olamayacağı biliniyordu.
Irak'ın yarattığı su ihtilafı da Ankara'yı düşman ilan etmenin bahanesi olarak canlılığını hep korudu.
Kerkük Türklerine karşı kıyıma varan davranışlar, Kuzey Irak'taki Kürtleri Türklere karşı kışkırtmalar, güçlü Saddam'ın Türkiye'ye bakış açısının ve amacının göstergesiydi.
Saddam'ın gücünün budanmasından sonra kuzeyde doğan boşluktan yararlanan terör de Türkiye'yi Irak'tan tehdit eden önemli bir ek unsur oldu.
İran'ınsa sözleri ile fiilleri arasında hep fark görüldü.
En uzun süre değişmeyen sınıra sahip olmamıza rağmen İran, Şah döneminden beri Türkiye'nin güçlenmesine hiç de gönülden razı olmadı. Türkiye'yi hep kıskandı. Şah'ın Türkiye'ye üstünlük gösterisi olarak yaptığı çok masraflı, şaşaalı kutlamalar hanedanın sonunu da hazırladı.
Bugünkü yönetim de, dost olduğu görüntüsü vermek isterken bile Türkiye aleyhindeki teröre sinsi sinsi kucak açtı. İran basını dostluğa sığmayan yayınlarla Türkiye'ye hakarete varan eleştiriler yöneltti.
Din kardeşimiz bu komşu üç ülke, hakkımızda iyi niyet beslemedi; beslemiyor, hakkımızda iyi düşünmüyor.
* * *
BU kadar düşman edinmek marifet mi?
Bunun tersi mümkün mü?
Bunlar da tartışılması gerekli konular.
Ama şu andaki fiili durum bu.
Bunun en canlı örneği önceki gün Tahran'daki İslam Konferansı Zirvesi'nde yaşandı.
Ve burada olanlar, konuşulanlar Türkiye'nin güvenliği için caydırıcı önlemler almakta ne kadar haklı olduğunu da gösterdi.
Türkiye yıllar boyu, Arap ve Müslüman kardeşlerinin ve komşularının hatırı için İsrail'le ilişkilerini dondurdu.
Ama yaşanan olaylar ve gelinen nokta, bu iyi niyetli tutumun Arap ve Müslüman komşular ve dostlar tarafından aynı samimiyetle değerlendirilmediğini ispatladı.
Ve komşuluğa, dostluğa, din kardeşliğine sığmayan, çeşitli şekillerdeki tehditler hem Suriye'den, hem Irak'tan, hem İran'dan gelmeye devam etti.
İsrail'le yakın temas işte bu hasmane tutumun doğurduğu bir sonuç değil mi?
İsrail'le ilişkileri bu açıdan, caydırıcılık açısından değerlendirmekte yarar var.
Mısır'ın, Ürdün'ün, Filistin'in yakın ilişki kurduğu İsrail'le, komşuları tarafından tehdit edilen Türkiye neden ilişki kurup, denge sağlamasın?
Durum böyleyken, Türkiye'yi zorlayan şartları gözardı ederek kararlar alınan, konuşmalar yapılan İslam Konferansı Zirvesi'nin objektifliğinden söz etmek mümkün mü?
Türkiye'nin, konferans ülkeleriyle iyi ilişkiler içinde olma uğruna, güvenliğinden taviz vermesini beklemek, olsa olsa çılgınlık olur.
Konferans muktedirse, Türkiye'nin komşusu Suriye, Irak ve İran'dan, Türkiye'yi tahrik eden, açık ve gizli düşmanlık gösterisi sayılan tüm eylemlerine son vermelerini istemeli ve sağlamalıydı.
Bu imkansızsa, Türkiye'nin kendi güvenliği için gerekli göreceği caydırıcı işbirliklerinden vazgeçmesini beklemek de herhalde bu aşamada mümkün olamaz.



Yazara Email D.Heper@milliyet.com.tr