Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       AFLA ilgili mektup ve faks yağıyor.
       İki yazımız da "kader kurbanlarının kurbanları"na tercüman olduğu için memnunlar ve içlerini döküyorlar.
       İşte o mektupların tümünü temsil edebileceklerden biri özetle şöyle:
       "Ecevitler tarafından gündeme getirilen af konusu ile ilgili yazılarınızı büyük takdir hisleri ile takip ettim.
       Ben, kardeşi iki kişi tarafından hiç sebepsiz öldürülmüş bir okuyucunuzum. Doktor kardeşimi vuran köpekler 24 yıl almalarına rağmen infazla birlikte 8 yıl yatacaklar. Bir insanın değeri Türkiye de işte bu.
       Bu ülke; hırsızlara, katillere af çıkartırken maalesef düşünce suçlularını içerde tutmakta sakınca görmüyor.
       Şimdi size soruyorum. Kardeşinin katledilmesiyle ve katillerin aldıkları az cezalar nedeniyle içi yanan ben, bu katiller affedilirse hapisten çıktıklarında onları mı vurayım, yoksa ......... mi?.."
       Seçim kararıyla birlikte "affı" da oy oltası olarak kullanmaktan sıkılmayanlar, vatandaş çoğunluğunun tepkili sesini duymalı...
       Ve en doğrusu, af konusu bir referandumla noktalanmalı...
       Önlememiz mümkün olduğu halde önleyemediğimiz olaylara "kaza" demek adet olmuş. İhmal, kusur arama yerine işi kazaya, alınyazısına, kadere bağlamak işimize geliyor.
       "Tabancayı temizlerken kaza kurşunu ile arkadaşını öldürdü."
       Kaza mı? Tabancayı odanın ortasında temizlersen milyonda bir de olsa karşındakini vurma ihtimali vardır.
       Bu sonuç önceden hesap edilebilir olduğuna göre buna nasıl olur da kaza denir? * * *
       BAKIN İstanbul'da binlerce, on binlerce klima binaların pencerelerinden aşağı sarkıyor.
       Bunlardan biri bir gün içimizden birinin başına düşüp öldürecek.
       Bu muhakkak. Bu görülüyor.
       Peki bilinen, görünen, beklenen böyle bir olaya kaza denir mi?
       O klimanın sahibi; "kliması kaza ile düştü" denilerek, adam öldürmenin sorumluluğundan kolayca sıyrılacak mı?
       * * *
       BU örnekleri niye verdik?..
       Geçen gün Çapa'da patlama oldu, iki hasta ile bir asistan öldü.
       Ona da "kaza" denildi.
       Ne kazası?..
       O makine nizami ise, sağlamsa, şartlara uygun çalıştırılıyorsa neden patlasın?
       Ama patladı ve pırıl pırıl bir asistanla iki hastayı öldürdü. Ailelerini perişan etti.
       Kaza deyip geçmek; tembelliğimizi, adamsendeciliğimizi, insanlara kıymet vermediğimizi, görevimizi gereğince yapmadığımızı tescillemek demek...
       ALANYA Belediyesi, 4 yıldızlı bir otelin ek tesislerini "kaçak olduğu" için yıktı...
       Yıkım sırasında tesiste turistler bulunduğu gerekçesiyle için yıkımı gerçekleştiren belediyeyi kınayanlar var.
       Kınamacılara dün Turizm Bakanı'nın da katıldığını öğrenince hayret ettim. Ve Türkiye'nin neden çağdaşlaşamadığını bir kez daha anladım.
       Ben belediyeyi kutluyorum.
       Keşke her belediye böyle olsa.
       Açıklama doğruysa, tesis hem kaçak, hem de yıkım için süre olarak en son Haziran ayı verilmiş. Tesisin sahibi verilen süreleri hep atlatmış, müşteri almaya devam etmiş. Bu durumda yasalara meydan okuyanları mı, yasaları uygulayanları mı savunacağız?
       Ben belediyeden yanayım.

Yazara E-Posta: D.Heper@milliyet.com.tr