Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Bu can çekmesi fena bi şey arkadaş!
Tam işinde gücündesin, masum masum evinin yolundasın. Hoop bi koku geliveriyor burnuna. Ondan sonra da ayıkla pirincin taşını.
İşte tam böyle oldu geçen hafta. Eve doğru gelirken Bayraklı’da trafik sıkıştı. E havalar malum, yazdan kalma. Millet yayılmış çimenlere, mangalda... Denizin kıyısı, Adana’ya dönmüş mübarek. Şöyle bi camı açıp hava alayım dedim. Arabanın içi buram buram et kokularıyla doldu. Kızsam mı, mutlu mu olsam bilemedim.
Ama hayat bu, sen iyi düşününce o da seni düşünüyor. Ve beni hızlı düşünmüş olacak ki, şahane bir yemek daveti alıyorum. Ben mis gibi kokuyla baş etmeye çalışırken Manisa’dan çok yakın bir dostum arıyor: “Abi, hadi yemek yemediysen bin arabana, seni Manisa girişi ilk lambalardan sonra sağda Altınkuş Restaurant’ta bekliyoruz.”
‘Vay arkadaş, başka bi şey istesem olacakmış” duygusuyla “Davete icabet gerek” düşüncesiyle “Tamam” diyorum.
Hemen ilk kavşaktan, Bayraklı köprüden dönüp Manisa’ya doğru yola koyuluyorum. Tünelden ikinci geçişim bu ara, Manisa’ya giderken. Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse güzel olmuş. 20 dakika sürmüyor Manisa’ya varışım. Anemon Otel’i geçer geçmez sağda Altınkuş Restaurant. Kuş gibi varıyorum yani. Beni davet eden kıymetli dostum Mustafa karşılıyor restoranın girişinde.
İçeri girerken şöyle bir göz atıyorum çevreme. Kapının hemen yan tarafında havalı ve etkileyici bir boğa heykeli var. Açık ve kapalı alanları olan, ciddi büyüklükte bir yer burası. Hatta yan tarafında kapalı bir çocuk oyun alanı bile var. Kahvaltısı da güzel ve zengin olan bir yermiş; çoluk çocuk gelirmiş Manisalı buraya. İnşallah bi gün kahvaltısını da deneriz.

Haberin Devamı

Dükkân senin abi...

Merdivenlerden yukarı doğru çıkarken gözüm masalarda ve elbette rengârenk görünen et dolabında. Mustafa beni hızlıca Altınkuş Restaurant’ın sahiplerinden Mehmet Ali Altınkuş’la tanıştırıyor. Sonra da baba, amca ve diğer dostlarla merhabalaşıyoruz.
Biraz et, biraz siyaset konuşuyoruz. Fakat benim aklım et dolabında. Normal koşullarda davet edilmemiş olsam daha rahat gezer, sorar soruştururum diye aklımdan geçiriyorum. Mehmet Ali Bey bunu anlamış olacak ki, “Dükkân senin abi, buyur. İstediğin yere gir bak, sor lütfen” deyince altın bulmuş gibi oluyorum.
1956 yılında dedeleri başlamış et işine. Celeplik, kasaplık derken bu günlere gelmişler. Şu anda üçüncü kuşak var işin başında. Yerli et çalışıyorlar daha çok. Kendi tesisleri var. Bütün ürünlerini orada işliyorlar. Sucuk, salam, sosis, köfte, döner de üretiyorlar. Ve bu ürünlerin hepsi de tezgâhlarında mevcut. Kiloyla alıyorsunuz. İster restoranda yiyin, ister evinize götürün. Vee işte biz sohbetimizi yaparken masamız şenlenmeye başlıyor.
Kuzu pirzola, küşleme ve kasap köfte geliyor önden. Küşleme, en favori etlerimden biridir benim. Çok yerde vardır ama her daim bulamazsınız. Altınkuş’ta da gördüğünüzde kaçırmayın derim. Köftesi güzel, kuzu pirzola suyunda pişmiş.
Unutmadan diyeyim, restoranın açık büfe bir de salata barı var. Ben gittiğimde usta yeşil ve kırmızı kapia biber kızartması yapmış, harikaydı. Elbette daha birçok ot ve meze mevcut.

Haberin Devamı

Sucuğun cızırtısı senfoni gibi

Haberin Devamı

Mehmet Ali Bey’le sohbetimiz sürerken biraz sosis ve sucuk geliyor önümüze.Sucuğun cızırtısı senfoni gibi, huzur veriyor insana. Sarımsağı, baharatı, acısı hakkıyla, kararında senfonik sucuğumuzun. Bu kadar senfoni yeter deyip indiriyoruz mideye bu güzel sucuğu. Ve merakla ardından gelecek sürprizi beklemeye başlıyoruz.
Mehmet Ali Bey’e kalsa yığacak masaya bütün etleri ama muhabbet esnasında ‘ferah kebabı’ diye bir şeyden söz ediyor. Oraya takılıyorum. Ve bi tane sipariş ediyorum.
Kebabı beklerken “Nedir bu ferah kebabı, anlatır mısınız?” diye soruyorum.
Altınkuş markasından önce dedeler ilk olarak ‘Ferah Et’ adıyla işe başlamış. Yıllar sonra bu günlere gelince asla unutmadıkları eski dükkânlarının adını kendilerine özel bir ürüne vermişler.
İşte ferah kebabı böyle doğmuş. Kebabın içi bıçak kıyması, çevresi bonfile etle sarılmış, basit ama bi o kadar da lezzetli bir kebap.
İşte kebabımız da geldi. Et lokum, bıçak kıyması on numara. Tam sevdiğim gibi suyunda pişip gelmiş. Nefes almadan keyifle indiriyoruz mideye ferah kebabımızı.

Nesibe’nin revanisi

Bilenler bilir, pek tatlıyla aram yoktur; ama nedense bu kadar etten sonra canım tatlı çekiyor. Klasik tatlıların dışında bi şey var mı diye konuşurken Mehmet Ali Bey, tatlıları sayarken birden ‘Nesibe’nin revanisi’ diyor ve elbette orada kilitleniyorum. Nesibe’nin revanisinden söylüyoruz. Nesibe Hanım, Mehmet Ali Bey’in eşi. Arada evinde yaptığı revaniyi restorana gönderiyor. Böyle büyük bir restoran için tatlı az. Ama güzel olan da bu bence.
Gerçekten el işi, ev işi bir lezzet tadıyorsunuz. Çok beğendiğimi söylemeliyim. Gidince şansınızı bi deneyin, revani isteyin. ‘Nesibe’nin revanisi’ güzel bi isim oldu bence. Mehmet Ali Bey siz ne dersiniz? Etli başladık, tatlı bitirdik bu güzel yemek davetini. Her şey için teşekkürler…
Tel: 0236 236 33 63

Konak’ta ‘İzmir Lezzetleri Festivali’

Tarih boyunca pek çok kültüre ev sahipliği yapan İzmir’in zengin mutfağı Konak’ta gün yüzüne çıkıyor. İzmir mutfağının çeşitliliğini göstermek, lezzetli tatların yakından tanınmasını sağlamak amacıyla Konak Belediyesi’nin düzenlediği, dün başlayan festival devam ediyor.
Salı günü Kemeraltı Abacıoğlu Han’da basınla bir araya gelen Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, ünlü düşünür Homeros’un İzmir için dillendirdiği, ‘Gökkubbenin altındaki en güzel şehir’ sözüne vurgu yaptı ve “Çok zengin bir tarihi olan, farklı kültürleri, farklı inançları barış içinde binlerce yıl yaşatan bir kentin farklı özellikleri, farklı yapacakları olmalıydı” düşüncesiyle festivali düzenleme kararı verdiklerini anlattı gazetecilere.
Bu konuda kendisini tebrik ettiğimi, emek veren herkesi kutladığımı söylemek istiyorum. Umarım, yaptıkları iş büyüyerek sürer. Festivalle ilgili detaylı bilgi, Konak Belediyesi’nin www.konak.bel.tr internet adresi ve sosyal medya hesabından edinilebilir.