Ferhan İstanbullu

Ferhan İstanbullu

ferhanist@gmail.com

Tüm Yazıları

Konserler erteleniyor, açılışlar iptal ediliyor; zaten biber gazı günlerinde, kimsede eğlenmeyi coşmayı kaldıracak yürek de yok

En  tatsız yaz

Büyükada’ya gittim iki hafta önce, gecenin geç bir saatinde. Sahilde lokantalarda her zamanki gibi canlı müzik yapılıyor. Elimde değil, öfkeleniyorum insanlara, “Böyle bir zamanda eller havada şarkılara eşlik edebilmek mümkün mü?” diyeÖ Konuştuğum kimi insanların yarı suskun halleri de şaşırtıyor beni. Sanki bu bir rüyaymış, her şey ‘az sonra’ normale dönecekmiş gibi davranmaları ruhumu sıkıyor. Bir Amerikalı ‘think-tank’ şirketinden yardım alasım var. Bu enerjiyi, ‘direnmeyi’ sürekli kılmak, doğru yönlendirmek için nasıl örgütlenmeli? Biz Türkler’in genetik olarak ‘süreklilik’ konusunda özürle doğduğuna inanıyorum. Beceride, pratiklikte üzerimize yok da organize olmak bizim işimiz değil.
2013 yazının bu haleti ruhiyede geçen ilk ve tek yaz olmasını diliyorum içimden, geriye dönüp her gün izlediğimiz komediye, arkamızda 5 can bırakmışken gülmek hiç mümkün olmayacak.

Haberin Devamı

Şaşıyorum!

* Mahallelerin parklarında yapılan forumların Kurtuluş ayağına katıldım ben de. Her ne hikmetse, adı Serdar Ortaç Parkı. Tabiatıyla tartışılan ilk madde, parkın adının değiştirilmesine yönelik. Gezi’den geriye çok şey kalacağı muhakkak; şimdilik en olumlusu, insanları bir araya getirmiş olması. ‘Yalnız değilsiniz’ temasıyla da açıklayamayacağımız bir durum bu, zaten ne yalnızlığı? Kürtaj tartışmaları sürerken, kadına şiddet devam ederken ‘cık cık’layan biz beyaz Türk kadınlar, o sırada Nişantaşı’nda kafelerde yalnız değil, hep beraber oturuyorduk! Ben de “Acaba yine unutur, bir şey olmamış gibi devam eder miyiz?” diye düşünmeden edemedim. Kurtuluş’un o küçücük parkında gördüğüm medeni manzara, “Bu sefer galiba tuttu” dedirtiyor. İşbölümü konusunda herkes hevesli, yanındakini komşusunu tanımayı istiyor. Parkta, ‘birlikten kuvvet doğar’ düşüncesiyle belediyeye iletilecek mahalli sorunlar da tartışılıyor Gezi gündeminin yanı sıra.
* Ekonominin yolunda gitmesinin ötesinde derdi; yani bugün ve hemen 1 TL daha az kazanmaya tahammülü olmayanlar Gezi Parkı eylemleri devam ederken, şimdi de başka şehirlerde eylemler yapılırken, hâlâ aymış değiller. Döne döne yineledikleri “Bu kadar uzatılacak ne vardı?” sorusu da beni afallatıyor. Güya okumuş! Bu kesimin kendi temel hak ve özgürlüklerinin hiç farkında olmaması, Taksim’in hepimizin olduğunu idraktaki tutuklukları, poliş şiddetiyle ilgili “Eylemi bitirselerdi” şeklindeki yorumları, cehaletin son perdesi...
* Polise, daha doğrusu çevik kuvvet üyesi gencecik adamlara bakıyordum. Pangaltı’daki Ramada Otel’in önünde kümeleniyorlardı. Neyse, bitti. Yanlarından geçerken sohbetlerini dinledim; nerede öğle yemeği yiyeceklerini tartışıyorlardı. Bu 20’lerinin başındaki adamların ‘öteki’ne duyduğu nefreti ilk başta her zaman yaptığım gibi ılımlı, empatik bir bakışla anlamaya çalıştım. Duyduğum onca hikayeden sonra kararım, bu bildiğimiz, en saf haliyle ‘nefret’. İnsanda öfkeden önce hüzün yaratmıyor mu?...