Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlayalım ve neyi kutladığımıza bir bakalım...
23 Nisan’larda üç bayramı birden kutluyoruz.
23 Nisan 1920’de Meclis’in açılış günü, bir yıl sonra 23 Nisan Milli Bayramı ilan edildi.
Birinci olarak bu bayramı kutluyoruz.
Sonra 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı.
23 Nisan’da ikinci bayram olarak bunu kutluyoruz.
Üçüncü bayram olarak da Atatürk’ün öncülüğü ve himayesinde Çocuk Esirgeme Kurumu’nun 1927’de ilan ettiği Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.
Önce 23 Nisan Milli Bayramı ile 23 Nisan Çocuk Bayramı birleşti.
Saltanatın kaldırılışı nedeniyle 1935’e kadar ayrı kutlanan Ulusal Egemenlik Bayramı da aynı yıl bu iki bayramla birleştirildi.
1980 sonrasında üç bayramı birleştiren 23 Nisan, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak ilan edildi.
Üçü de kutlu olsun...

Nasıl kutluyoruz?
Kurtuluşumuzu ve kuruluşumuzu simgeleyen milli bayramları eski yıllarda olduğu kadar coşkulu kutladığımız söylenemez. Son yıllarda milli bayramlar geri plana itilip, sönükleştirildi.
O kadar ki, Birinci Meclis’e ulaşmak, Anıtkabir’e yürümek isteyenler polisle göğüs göğüse mücadele etmek, barikatları aşmak zorunda kaldılar.
Milli bayramlarda Atatürk anıtlarına çelenk koymak da belli bir mücadele gerektirir hale getirildi. Israr edenlere polis müdahale ediyor.
Milli bayramlara getirilen kutlama sınırlamaları, askeri görüntüden kurtaralım, sivilleştirelim, halk kutlamalarına bırakalım gerekçesiyle savunuldu ama uygulamaları kutuplaşma ve çatışma günlerine dönüştürdü.

Egemenlik meselesi
Çocuk Bayramı’yla birlikte Ulusal Egemenlik Bayramı’nı kutladığımız 23 Nisan’lar son yıllarda “egemenlik tartışmaları” altında geçiyor.
TBMM’nin temsil ettiği ulusal egemenliği paylaşma talepleri var.
PKK, TBMM ile egemenliği bölüşmeyi müzakere etmek istiyor.
BDP’nin yeni anayasa teklifi, yasama yetkisinin TBMM ile bölge meclisleri, yürütme yetkisini de Başbakan ve hükümet ile bölge başkanları arasında paylaştırılmasını talep ediyor.

Misak-ı Milli sınırları
Misak-ı Milli derdi Abdullah Öcalan’a düştü! 21 Mart’ta Diyarbakır meydanında okunan mektubunda Anadolu ile Mezopotamya’yı birlikte kurtarmaktan söz etti... Yeni kuruluştan dem vurdu...
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı güncelledi!
“Tıpkı yakın tarihte Misak-ı Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleştirilen Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz” diye seslendi.
“Misak-ı Milli’ye aykırı olarak parçalanmış ve bugün Suriye ve Irak Arap Cumhuriyeti’nde ağır sorunlar ve çatışmalar içinde yaşamaya mahkum edilen Kürtleri, Türkmenleri, Asurileri ve Arapları birleşik bir Milli Dayanışma ve Barış Konferansı temelinde kendi gerçeklerini tartışmaya, bilinçlenmeye ve kararlaşmaya çağırıyorum” dedi... Şimdi “Büyük Kürdistan’dan vazgeçen”, yerine Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmış “Büyük Türkiye” idealini koyan bir Öcalan portresiyle; öyle başkaldırmalıyız, öyle direnişler göstermeliyiz ki, Öcalan özgür olsun diyen BDP’yle karşı karşıya kutluyoruz 23 Nisan’ı!