Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hatay
Büyük Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 74. yılında Hatay’da anmak bambaşka bir duyguydu. Dünyaya ders oluşturacak nitelikte yürüttüğü diplomasinin Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla sonuçlandığını görebilmek herhalde Atatürk’ü en mutlu edecek olaylardan biri olurdu.
Atatürk’ün ölümünden 7 ay sonra Haziran 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını oybirliğiyle kabul eden heyetin toplantı salonunda oturmak ayrı bir heyecan.
Hatay Valisi Celalettin Lekesiz, şimdi makam odası olarak kullandığı bu salondaki tarihi anları aktarırken adeta o günleri yaşıyor gibiydi.
Tarihi valilik binasının Hatay Devleti’nin yönetim binası olduğunu belirttikten sonra kapısını açtığı bir başka salon ise insanı hayrete düşürecek kadar çarpıcıydı.
Küçük bir Meclis salonu olarak düzenlenmiş bu tarihi köşede kürsüdeki Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen, canlı gibi duruyordu. Hemen arkasındaki kürsüde Meclis Başkanı Abdülgani Türkmen, iki yanındaki yardımcıları Bekir Sıtkı Kunt ve Münir Karabay’ın balmumundan heykelleri o kadar canlıydı ki insan kendini bir Meclis oturumunda sanacak kadar o günleri yaşıyordu.
Salonun sağ tarafında oturan Hatay Başbakanı Abdurrahman Melek de pürdikkat Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’i dinliyor gibiydi.
Milletvekili sıralarında ise Alevi, Sünni ve Hıristiyan temsilciler yerlerini almışlardı.
Hatay Valisi Lekesiz, balmumu heykellerle tarihi Meclis oturumunu ölümsüzleştirmişti.
Salonun duvarlarında ise o günleri resmeden fotoğrafta, “Ben-sen yok, biz varız” sloganı hâlâ net bir şekilde okunuyordu.
Büyük Atatürk’ü, ölümünün 74. yılında böyle bir atmosferde anmak, unutulmayacak bir ayrıcalıktı...

Atatürk’e giden yollar
20. yüzyıla damgasını vurmuş en büyük liderlerin başında gelen Atatürk’e giden yollar, her zaman açık olmalı.
23 Nisanlarda, 19 Mayıslarda, 30 Ağustoslarda, 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda isteyen herkes Anıtkabir’e ulaşabilmeli, Türkiye’nin her yerinde Atatürk anıtlarına çelenk koyabilmeli, O’nu istediği gibi anabilmeli.
Atatürk ve temsil ettiği değerler, siyasetin kısır çekişmelerine, kamplaşmalara, kutuplaşmalara vesile edilmemeli.
Geçtiğimiz 19 Mayıs ve 29 Ekim bayramlarında Anıtkabir’e ulaşmak, değişik illerde anıtlarına çelenk bırakmak büyük sorun oldu. 29 Ekim’de Ankara’da 1. Meclis’e ve Anıtkabir’e yürümek isteyenler polis müdahalesiyle karşılaştı, biber gazına muhatap oldu. Halkın ısrarlı yürüyüşü karşısında barikatlar açıldı, Anıtkabir’e ancak öyle gidilebildi.
Ankara Ulus’tan yansıyan görüntüler, dış dünyayı bile hayrete düşürdü.
Oysa, Atatürk’ü anmak, O’na saygı ziyaretinde bulunmak, engellenmemesi gereken bir sevgi yansımasıdır, O’na duyulan özlemin bir ifadesidir.
İşgal altındaki Anadolu’yu Meclis yönetiminde ve halkıyla birlikte bağımsızlığa kavuşturan ulusal kurtuluş ve kuruluş önderi olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün, bu millet ve bu topraklar için anlamı günlük siyasetin çok üzerindedir.
Atatürk gönüllerdeki ve tarihteki yerine uygun bir şekilde anılmalıdır.
En anlamlı anma ise O’nu anlamaktır.