Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, TBMM’de iyi hazırlanmış, doyurucu bir konuşma yaptı.
Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan güvensizliğin farkında olduğu, AB’nin ne olduğunu ders verir gibi anlatmasından belliydi.
AB’nin Türkiye’ye karşı uyguladığı çifte standart sayılabilecek politikalarına değinmemekle birlikte, birliğe üyeliğin bütün ülkeler için çetin bir süreçten sonra mümkün olduğunu anımsatarak sabır ve anlayış telkin etti.
Barroso’nun TBMM çatısı altında verdiği mesajlar şöyle özetlenebilir:
1-  Türkiye’yi doğru tarif etti: Barroso, Türkiye’nin “laik ve demokratik bir cumhuriyet” olarak Avrupa’da yerini almış bir ülke olduğunu söyledi. Ayrıca, halkının büyük kısmı Müslüman olan dünyada, Türkiye’nin bu özellikleriyle, “köktendinci eğilimlere alternatif” olduğunu vurguladı. Bu iki tanım, Barroso’nun Türkiye’nin rotasını ve bu rotada “laiklik” ilkesinin belirleyici önemini iyi kavradığını gösteriyor.
2-  Şaşkınlık sürüyor: Barroso, AKP hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ni rencide edecek bir dil kullanmaktan kaçındı. Mahkemenin kararına saygı duyduğunu vurguladıktan sonra diplomatik bir dille, böyle bir dava açılmasına şaşırdığını tekrarlayarak ortaya bir ölçü koydu: Şiddet içermeyen görüşlerin yargılanmaması gerekir. Barroso’nun bu ölçüyü dillendirmesi, AKP hakkında açılan davanın gerekçelerini tatmin edici bulmadığını gösteriyor.

Laiklik-özgür kadın çelişkisi
3-  Laiklik iç sorun: Barroso’nun, AB ile üyelik müzakeresi yapan Türkiye için laikliğin ne demek olduğunu kavradığına kuşku yok. Bunu çok güzel tarif etti. Ancak, bu yaklaşımıyla türban-başörtüsü konusundaki söylemi çelişkiliydi. Türkiye’nin laik niteliğini köktendinci eğilimlerin güçlü alternatifi olarak tanımlarken, türban-başörtüsünü “kadının özgür seçimi” biçiminde ifade ederek destek vermesi, Türkiye’deki sorunu tam kapsamıyordu. Türkiye’de halkın ve özellikle kadınların büyük bölümünün endişesi tam da bu noktadaydı. Toplumsal yaşamın, giderek kamu yaşamının dini referanslara göre baskı altına alınması, kadının örtünmeye zorlanması... Barroso’nun “Avrupa Komisyonu’nun başörtüsü gibi konularda bir tutum almasını ya da standartlar getirmesini beklemeyin, çünkü AB’nin bu yönde ne tutumu ne de standartları var. Savunulması temel olan tek hayati ilke herkesin karşılıklı inançlarına ve görüşlerine hoşgörü gösterilmesidir. Bu durumda her kadının inancı, görüşü ne olursa olsun kendi özgür seçimini yapabilmesi esastır” sözleri, kapatma davasına niye şaşırdığını gösteriyor. Bu sözlere karşılık Barroso’nun “Acaba türban-başörtüsü takanlar tümüyle özgür bir seçim mi yapıyorlar?” sorusunu da düşünmeli. “AB’de her ülke bu sorunu kendisi çözdü” derken, umarız, Avrupa’nın kanlı ortaçağ sürecinde yaşadıklarını salık vermiyordu.
4-  Bizi ilgilendirir: Barroso üyelik müzakeresi yapan Türkiye’de gelişmeleri takip etmelerinin görevleri olduğunu vurguladı. Bu sözleriyle, “AB içişlerimize karışamaz” itirazlarına yanıt vermiş oldu.
5-  Kıbrıs’ta fırsat: Barroso, Kıbrıs’ta yeni bir fırsat doğduğuna işaret etti. Mehmet Ali Talat ve Hristofyas diyaloğunun önemine değinirken, “Lefkoşa’daki duvar Avrupa’daki son duvardır” diyerek, bu duvarın da yıkılması gerektiği mesajını verdi. Ancak, Barroso, bu konuda Güney Kıbrıs’ı ödüllendirip KKTC’yi cezalandıran AB politikasına ve bu politikanın yanlışlığına değinmedi.
6-  PKK terör örgütü: Barroso, PKK’nın AB için terör örgütü olduğunu yineledi. Türkiye’nin terörle mücadelesini övdü, ancak çözümün sadece askeri yöntemlerle olmayacağını tekrarladı. Siyasal, sosyal, kültürel haklardan söz etti. Bu konuda hükümetten yeni paket çalışması izlenimi aldığını hissettirdi.

Laikliğin önemi
AB, Türkiye’yi “köktendinci eğilimlere güçlü alternatif” olarak görüyorsa, bu konumunu laik niteliğinin sağladığını da unutmamalı. Laikliğin demokrasinin olmazsa olmaz koşulu ve en sağlam güvencesi olduğu konusunda görüş birliği bulunduğuna göre, AB, Türkiye’de laiklik karşıtı girişimlere de duyarlı olmalıdır. Laiklik direği kırılmış bir Türkiye’nin, AB’den çok uzaklara savrulacağı gerçeği göz önünde tutulmalıdır.
Demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin orta direği sayılabilecek laiklik ortadan kalkarsa, Barroso’nun övgüyle saydığı özelliklerin de ortadan kalkacağı AB’nin hiç unutmaması gereken bir gerçektir.