Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Kürt sorunu konusunda “İyi şeyler olacak” açıklamasıyla birlikte yeni bir hava estirilmeye başlamıştı.
PKK’nın dağ kadrosunu yöneten Murat Karayılan’ın Hasan Cemal’e verdiği mülakat sonrasında İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın sözleri bu havayı güçlendirmişti.
Cumhurbaşkanı Gül, “İyi şeyler olacak”, “Bu sorun Türkiye’nin en büyük sorunudur” gibi sözlerine açıklık getirmedi. Başbakan Erdoğan, konuya biraz uzak durdu, “Cumhurbaşkanı iyi niyetle çabalıyor” demekle yetindi.
Ancak DTP ve PKK çizgisine yakın seyreden yayın organları, Ankara ile PKK arasında dolaylı da olsa bir “müzakere” olabileceği, sorunun bu yolla çözülebileceği yönündeki beklentiyi güçlendirdiler. Buna diğer gazetelerdeki bazı yazarlar da katıldı.
CHP ve MHP bu konudaki duruşlarını açıkladılar. MHP lideri Devlet Bahçeli, bu tür girişimleri “ihanet” olarak niteledi. CHP lideri Deniz Baykal, “Türkiye’nin Anayasa’da ifadesini bulan resmi tanımını zedeleyecek hiçbir adıma destek olmayacaklarını” ifade etti. Baykal, duruşunu Güneydoğu gezisinde daha da netleştirdi, “Önce silahı bıraksınlar, ondan sonra af düşünülür” diyerek, bu konunun bir müzakere, bir pazarlık konusu olamayacağı mesajını verdi.

Başbuğ’un duruşu
Yapılan yorumlarda zaman zaman TSK’nın da yaratılan havayı paylaştığı yorumları yapıldı. Oysa Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, 14 Nisan’daki Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmada ve sonrasındaki basın toplantısında TSK’nın duruşunu açık biçimde ifade etmişti. Konuya, “bireysel düzeyde kültürel haklar” olarak baktıklarını ifade etmişti. Kürt vatandaşlara sıcak ama PKK’ya soğuk mesajlar vermişti.
Org. Başbuğ, ABD’de de Hürriyet’ten Metehan Demir’in sorularını yanıtlarken, terörle mücadele anlayışını yeniden açıkladı. Dağda silahlı terörist oldukça, silahlı mücadelenin devam edeceğini, TSK’nın teröristi arayıp bulacağını ve etkisiz hale getireceğini söyledi.
Görüldü ki, Genelkurmay Başkanı’nın Başbuğ’un terörle mücadelede konusundaki duruşu aynı. Silahlı terörist dağda gezdikçe silahlı mücadele sürecek, buna paralel olarak örgüte katılmaları önleyecek, ekonomik, sosyal, kültürel önlemler de alınacak. Başbuğ’un deyimiyle, “terörle mücadele eşzamanlı olarak tüm yönleriyle” sürdürülecek.

Gerçek ile beklenti farklı
Başbuğ gibi Başbakan Erdoğan da, “Burada taraflar olmaz. Silah bırakması gereken PKK’dır. TSK silah bırakmaz” diyerek, yaratılan beklentinin tam aksine bir konuşma yaptı.
Erdoğan ve Başbuğ’un açıklamaları, yaratılan havanın gerçekçi olmadığını gösterdi. PKK veya DTP ile müzakere yapılması, PKK ve TSK’nın karşılıklı silah bırakması, DTP ve PKK’nın dile getirdiği “demokratik özerklik” verilmesi, Anayasa’da DTP-PKK çizginin talep ettiği değişikliklerin yapılması gibi bir girişim yok.
Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve hatta CHP lideri aynı çizgide buluştu, “Bu iş çözülüyor” türü yorumların zorlama olduğu anlaşıldı.
Elbette devletin zirvesinin Türkiye’nin yaşamsal öneme sahip sorunları karşısında uyum içinde olmaları çok önemli. Ama bu uyumun doğru algılanması ve kamuoyuna da doğru yansıtılması gerekiyor. Kişisel niyet ve beklentiler veya şirin gözükme çabalarıyla gerçeğin değişmesi mümkün değil.

Gül’ün durumu
Eğer Cumhurbaşkanı Gül’ün, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’ndan çok farklı bir duruşu ve çalışması varsa ve yaratılan hava buna dayanıyorsa, ayrı bir konu. Gerçi Cumhurbaşkanı Gül de, “Terör örgütüyle pazarlık olmaz, nerede görülmüş?” biçiminde özetlenecek açıklamalar yaptı. Buna rağmen farklı bir girişimi varsa, o da yakında belli olur.
Ancak, Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’ndan çok uzakta bir duruşu olacağını düşünmek de gerçekçi değildir.
Eğer Kürt sorunu olarak tanımlanan sorunla ilgili yeni adımlar atılacaksa, bu adımların yine “bireysel bağlamda kültürel” nitelikte olacağı söylenebilir.
“İki uluslu bir anayasa” veya “Güneydoğu’ya özerklik” gibi azınlık veya grup hakları niteliğinde bir girişim beklemek gerçekçi değildir.