Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partililerine çağrıda bulunarak basını boykot etmelerini istedi. “Yalan, yanlış yazan, bize karşı kampanya yürüten gazeteleri almayın, evinize sokmayın” dedi.
Başbakan’ın bu çağrısı demokratik rejimle bağdaşmayan bir çağrıdır. Gerçek demokrasilerde böyle bir çağrının yeri yoktur. Gerçek demokrasinin en önemli ölçütlerinden biri özgür basındır. Basın her rejimde vardır, özgür basın ancak gerçek demokrasilerde bulunur. Eğer bir ülkede basın özgür değilse, o ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Basının görevi ve işlevi
Çağdaş demokrasiler güçler ayrılığı ilkesine dayanır. Yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirinden bağımsızdır. Bu üç erkin dışında, gerçek demokrasilerde basın dördüncü erktir. Temel işlevlerinden biri de halk adına diğer üç erki denetlemektir. Bu demokrasinin doğası gereğidir.
Halk ödediği vergileri, verdiği oyu basın aracılığıyla takip eder ve denetler. Özgür basının muhalif karakteri buradan gelir. Basın vatandaş adına bu amaçla denetim işlevi görür. Yetki aşımlarıyla, yetkilerin kötüye kullanılmasıyla, yolsuzluklarla ilgili olarak halkı aydınlatmak, bunlarla mücadele etmek görevidir.
Halkın haber alma hakkı bu nedenle kutsaldır. Vatandaş bu hakkını basın aracılığıyla kullanır. Bu hakkın engellenmesi, kısıtlanması, insan hakkı ihlalidir. 21. yüzyılda, çağdaş demokrasilerde haber alma hakkı artık “insan hakkı” olarak değerlendirilmektedir.

Demokratik tahammül
Basının görevini yerine getirmesini, temel işlevini görmesini siyasetçilerin “demokratik tahammül”le karşılamaları gerekir. Bu, basının yanlış haberlerini kabullenmeleri anlamında değildir. Eğer bir yanlış haber söz konusu ise bunun düzeltilmesi yolları, düzeltilmezse hukuk yolları vardır. Bu yollar Türkiye’de de açıktır ve tıpkı haber alma hakkı gibi anayasal ve yasal güvence altındadır.
Basın, yürütme organın uzantısı değildir. Olmamalıdır. Eğer böyleyse, gerçek bir basın özgürlüğünden, gerçek basın-yayın organlarından söz etmek mümkün olmaz. Basın özgürlüğünün anayasal güvence altına alınması ve sansürün yasaklanmış olmasının nedeni budur.

Basındaki bozulma
Türk basınındaki temel sorunlardan biri siyasi iktidarların basını kontrol etme çabalarıdır. Yürütme erkinin basını gerek kamu gücünü kullanarak, gerek ekonomik baskılar yoluyla baskı altına alması girişimleri yapısal bozulmaya yol açmıştır.
Bu iki taraflı bir sorundur. Hükümetin sağladığı ekonomik olanaklar karşısında, sahibi olduğu basın-yayın organlarını hükümet ajanı gibi kullanan, gazete ve televizyon aracılığıyla şantaj yapan sermaye grupları görülmüştür. Bu yolla banka edinen, içine boşaltıp borçlarıyla birlikte gazete ve televizyonlarını devlete teslim edenler de görülmüştür. Bu yol, siyasi iktidarları gazete ve televizyon sahibi yapmış ve bu gruplara bağlı yayın organlarını siyasi oyuncağa çevirmiştir. Bugün, bu yolla el değiştiren basın-yayın gruplarının durumu da farklı değildir.
Siyasi iktidarların basını yönetme, doğrudan veya dolaylı olarak gazete ve televizyon sahibi olmaya çalışma, kamu gücüyle basını baskılama gayretlerinden vazgeçmesi gerekir. Basın sektöründe de gerçekten gazetecilik faaliyeti yapacak temiz sermayenin yeri olmalıdır. Basını silah veya borazan gibi kullanarak, iktidar yandaşlığıyla para kazanmak isteyenlerin değil.
Gerçek demokrasi, ancak gerçek basınla mümkündür.