Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı





Kıbrıs Rum lideri Klerides’le adada görüşmelere başlayan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, kendini nasıl hissediyor? Görüşme masasına otururken, KKTC’de aleyhine yapılan mitingler, anlaşmayı imzala baskıları, istifa et çağrıları Denktaş’ı nasıl etkiliyor?
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’la görüşmemize bu sorularla başlıyoruz. Denktaş, 40 yılın deneyimi ile bu sorularımızı tebessümle karşılıyor ve şu karşılığı veriyor: "Tabii iyi hissetmedim. Görüşme masasına giderken arkadan hançerlenmiş gibi hissettim. Ama ben bunlara alışkınım. İlk defa yaşamıyorum. Ben KKTC devletini kurarken de benzeri tepkilerle karşılaşmıştım. O gün o tepkileri gösterenlerle bugün elimi zayıflatan gösterileri yapanlar aynı takımdır."
Denktaş, KKTC’de yapılan miting ve gösterilerin ne anlama geldiğinin iyi anlaşılması için Rum tarafının ve basınının bunları nasıl değerlendirdiğine bakmak gerektiğini anımsatıyor. Ve şu değerlendirmeyi yapıyor:

Beni arkamdan hançerlediler
BENİ MECBUR SANIYOR
"Tabii Klerides bunları görünce bana, ‘Sen bu belgeyi imzalamaya mecbursun. İşte halkının durumu ortada’ diyor. Beni Annan belgesini bu haliyle imzalamaya mecbur ve mahkûm sanıyor. Rum basını da bu gösterileri izledikten sonra, ‘Artık Denktaş’ın kolu kanadı kırıldı. Bu bizim için fırsattır’ diye yazıyor."
Rumlar açısından bakıldığında durumun böyle göründüğünü vurgulayan Denktaş, şu yorumu yapıyor: "Tabii ki adamlar böyle bakacaklar. Ben şimdi Klerides’in yerinde olsam, karşıma kolu kanadı kırık olarak gelen Denktaş’a nasıl muamele yaparım? İstediklerini tabii ki vermem. Senin kolun kanadın kırılmış, derim. Şimdi Klerides’in bana yaklaşımı budur."
Denktaş, Kuzey Kıbrıs’taki bu olumsuz hareketlerin yanı sıra Ankara’dan yükselen çatlak seslerin de elini zayıflattığı düşüncesinde. Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yusuf Buluç’un, "Kıbrıs politikası değişecek" şeklindeki açıklamalarını da şöyle değerlendiriyor:
"Bu açıklamalar beni yaraladı. Ben bunları göreve yeni gelmiş olmanın sarsıntısı olarak değerlendirdim. Nitekim sonra bunlar düzeltilmeye çalışıldı. Çünkü Türkiye’de Milli Güvenlik Kurulu’nun yaptığı açıklama var. Kıbrıs politikası Denktaş politikası değildir, bir milli politikadır. Bu nedenle yapılacak açıklama ve değerlendirmelerin de milli politika çerçevesinde olması gerekir."

AB DESTEKLİYOR
Denktaş, mitinglerin düzenlenmesinde Avrupa Birliği’nin parmağı bulunduğunu da söylüyor ve mitinglerin perde arkasını şöyle aktarıyor: "Avrupa Birliği bizim resmi makamlarımızla temas kurmuyor. Ama sivil toplum kuruluşlarıyla temas ediyor, onlara para yardımı yapıyor, onlar da bu insanlarla bu nümayişleri düzenliyorlar. Biz KKTC mücadelesi verirken, devleti kurarken, bize karşı çıkan solcu ekip bugün daha da gelişmiş olarak bu gösterileri yaptırıyor. Bunu yapanların KKTC ve Türkiye diye bir dertleri yok. Oysa, şu gerçeği unutuyorlar ki, Türkiye’siz Kıbrıs Türkü olmaz. Hemen yok ederler."
Denktaş, KKTC’nin Türkiye önünde, Türkiye’nin de Kıbrıs Türkleri önünde engel oluşturduğunu savunanların büyük bir yanılgı içinde olduklarını vurguluyor ve Türkiye - KKTC ilişkisini şöyle anlatıyor:
"Doktor Küçük’ün bir sözü vardır: Kıbrıs Türkü, Türkiyesiz var olamaz. Bu söz doğrudur. Çünkü, Türkiye’nin stratejik çıkarları Kıbrıs Türkü’nü ayakta tutmasına bağlıdır. Türkiye, Kıbrıs Türkü’nün çıkarlarını korurken, kendi stratejik çıkarlarını da korumuş oluyor. Bu, Kıbrıs Türkü için de geçerlidir. Bu ilişki, yaşamsal önemde bir ilişkidir ve koparılamaz. Eğer koparılırsa; Kıbrıs Türkü, Türkiye’siz bir şekilde hareket ederse, belki, üç - beş yıl iyiye gidiyor gibi görünür ama bu süre sonunda yok olur. Türkiye olmazsa bizi siler, süpürürler."
Denktaş, kendisine yöneltilen bazı eleştirilerin büyük haksızlık olduğunu belirtirken şu örneği veriyor:
"Beni, Miloseviç’e ve Çavuşesku’ya benzeten propagandalar yapıyorlar. Bu hangi vicdana sığar? Bu çok büyük bir ayıptır, büyük bir hakarettir. Kıbrıs Türkü’nün bu tür ağır sözlere gereken cevabı vereceğinden kuşkum yoktur. Halkımın şunu da bilmesi gerekiyor ki, tarafsız kalması gereken BM Genel Sekreteri Annan, taraf olmuş durumdadır. ABD taraftır. De Soto taraftır. Avrupa Birliği taraftır. Böyle bir ortam ve durumda müzakere yürütmeye çalışıyorum. Muhalif mitinglere katılanların bunu anlaması lazım. Ve bu planı hemen imzala diyen, kampanya yürütenlere büyük destek veren Türk medyasının bazı kalemlerinin de bunu anlaması lazım."
Denktaş, 28 Şubat’a kadar görüşmelerin bitmesinin zor olacağını bizzat Klerides’in ifade ettiğini kaydederek, şöyle diyor:
"Bizzat Klerides, bu iş 28 Şubat’a kadar bitmez, dedi. Bitirmeye de niyetli gözükmüyor. Çünkü o işini halletmiş. Bu bakımdan bana Annan belgesi ile ilgili olarak esasa dönük bir değişiklik isteme, sadece rötuş yapabilirsin, diyor. Oysa kendisinin Annan’a gönderdiği ve plana da işlemiş olan Rumlar lehine değişiklikleri gösteriyorum. Peki sen bunları nasıl yaptın, diyorum. Ben rötuş yaptım diye beni kandırmaya çalışıyor."

İZLEYECEĞİMİZ YOL
Denktaş, 28 Şubat’a kadar bir anlaşmaya varılamaması halinde izleyeceği yolu da şöyle özetliyor: "Hareket tarzımız şöyle olur: Biz KKTC olarak Avrupa Birliği’ne başvururuz ve bizimle temasa geçin deriz. Avrupa Birliği, bizimle ayrı bir müzakere yürütürse, Kıbrıs onların da arzu ettiği gibi birleşebilir. Bu birleşme Avrupa Birliği içinde gerçekleşmiş olur. KKTC ile müzakere yürüterek, kalkınmamıza katkı vererek AB’ye girmeye bizi hazırlayabilirler. Biz de Türkiye ile aynı tarihte Avrupa Birliği’ne girmeyi garanti ederiz. Bu gerçekleşirse hem Türkiye Avrupa Birliği’ne girmiş olur, hem de adayı bir bütün olarak almak isteyen Avrupa Birliği, Kıbrıs’ı kendi bünyesinde birleştirmiş olur. Tabii bunun için hem kararlı olmalıyız, hem de halkımızın bölünmediğini, parçalanmadığını göstermeliyiz. Hem de Türkiye’nin bizim arkamızda, bizim de Türkiye’nin arkasında olduğumuzu ortaya koymalıyız. Avrupa Birliği bunu görürse başlangıçta bizim başvurularımızı kabul etmese bile bir süre sonra bizimle görüşmek zorunda olduğunu kavrayacaktır."
Denktaş, görüşme süreci içinde gerçeklerin daha iyi anlaşılacağını ve Kıbrıs Türkü’nü yanıltanların desteksiz kalacağını düşünüyor.

Denktaş, Annan belgesinde Türk tarafının istediği değişiklikler yapılmadıkça bu belgeyi imzalamanın vicdanına sığmayacağını belirterek şöyle diyor:
"Ben de çözüm için uğraşıyorum. Ama benim çözümden kastım Kıbrıs Türk halkının varlığını, güvenliğini, geleceğini, eşit egemenliğini garanti eden bir çözümdür. Annan belgesi bu haliyle bunların hiçbirini vermediği gibi Türkiye’nin garantörlüğünü ortadan kaldırıyor ve 10-15 yılda Türk varlığını yok edecek bir yapı taşıyor. Bu sebeple ben bu belgeyi bu haliyle imzalayamam. Bunu Klerides’e söyledim. Klerides bana, ‘Mecbursun’ diyor. Ben de o zaman şu cevabı verdim: Çok üzerime gelinirse, ben de o zaman bu belgeyi erken referandumla halkıma götürürüm. Halkım bu haliyle imzalansın derse, o zaman vicdan muhasebemi yaparım. Bu haliyle bu belgeye imza atmak benim vicdanıma sığmaz. Yine imza koymam ama gider Meclisime derim ki; beni müzakerecilik görevinden affedin, bu belgeyi imzalayacak birisi varsa müzakerecilik görevini ona verin. Gitsin imzalayabiliyorsa, vicdanına sığdırabiliyorsa o imzalasın. Ben 40 yıllık bir dava adamı olarak, bu devletin kurulmasına ömrümü vermiş bir adam olarak halkımı yeniden eski günlere götürecek bir belgeye imza koyamam. Bu şekilde teslim olamam, Kıbrıs Türkü’nü teslim edemem."