Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşma bazı kesimlerin beklentilerini karşılamamış gibi görünüyor. Başbakan’ın Öcalan’a, BDP’ye, PKK’ya ağır biçimde yüklenmesi anlaşılıyor ki, aksi beklentide olanları şaşırtmış.
Erdoğan’ın konuşmasındaki ana mesaj, dün de vurguladığım gibi Kürt sorununun büyük ölçüde çözüldüğü yolundaydı. Başbakan’ın bu değerlendirmesi, BDP’ye yakın bir konuşma yapacağını bekleyenler açısından “yetersiz” bulundu.
2005’ten bu yana atılan adımlar küçümsenmemeli. Bireysel hak ve özgürlükler bağlamında ve kültürel alanda çok önemli adımlar atıldığı; geriye kalan taleplerin ise özerklik adı altında fiilen “federasyon” talebi olduğunu unutmamak gerekiyor.

“Oy pazarına konuşmadı”
Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır konuşmasıyla ilgili yapılan yorum ve eleştirileri dün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’le konu ettik. Çiçek, Başbakan’ın BDP gibi konuşmasını beklemenin abesle iştigal olduğunu vurguladıktan sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sayın Başbakan, Diyarbakır’da oy pazarı için konuşmadı. Bu konuda yapılanları hatırlattı. Terör örgütünün değil halkın taleplerinin dikkate alındığını ve karşılandığına vurgu yaptı. Başbakan’dan başka ne türlü bir konuşma bekleniyordu, doğrusu anlayamadım. Evet, yapılanlara bakalım; 24 saat Kürtçe televizyon yayını yapılıyor, OHAL kaldırıldı, Kürtçe serbest, yayın yasağı yok, cezaevlerinde anneler çocuklarıyla konuşamazdı, şimdi engel bir durum yok. Kürtçe öğrenimle ilgili yasayı çıkarmışız, Kürtçe siyasi propaganda yapılıyor. Başbakan, sorunlar büyük ölçüde çözüldü derken haksız mı? Bunlar yapılmadı mı?”

“Konuşulmayan ne kaldı?”
Çiçek, bu konuda her şeyin konuşulduğuna da dikkat çekerek şöyle devam etti:
“Konuşulmayan ne kaldı? Özerklik, federasyon, ayrılık konuşulmadı mı? Konuşuldu. Öz savunma güçleri, ayrı yargı sistemi, ayrı vergi sistemi konuşulmadı mı? Konuşuldu. Şunları şunları yapmazsınız savaş çıkar, denilmedi mi? Denildi. Bunları bunları yapmazsanız patlayıcıları koyarız, denilmedi mi? Denildi. Şu taleplerimiz yerine getirilmezse, şu tarihten sonra kıyamet kopar denilmedi mi? Denildi. Konuşulmayan bir şey kaldı mı? Kalmadı. Her şeyi konuştular, serbestçe savundular. Ama hem demokrasi, demokratik mücadele diyeceksiniz hem de patlayıcı taşıyacaksınız, bomba döşeyeceksiniz, iç savaş tehdidi yapacaksınız! Bu nasıl demokrasi, bu nasıl demokratik mücadele diye sormazlar mı adama! Yapılabilecek olup da yapılmayan ne kaldı, diye soracak olursak, Başbakan’ın dediği gibi büyük çoğunluğu yapıldı. Bu gerçeği görmek gerekir.”

“İspanya’da partiler uzlaştı”
Çiçek, terörle mücadele konusunun partiler üstü bir konu olduğunu, Başbakan’ın olaya böyle yaklaştığını belirterek, şöyle konuştu:
“Bu konu partiler üstü bir konu olarak görülmeli. Terörle mücadele böyle yapılır. İspanya bunu başardı. Partiler bir araya geldiler ve aralarında yazılı bir mutabakat yaptılar. Bunu çıkıp kamuoyunda parti çıkarı itibarıyla tartışmadılar. Terörle mücadele hedefiyle kendi aralarında yaptılar. Biz niye yapmayalım? Bizde ise böyle olmuyor, bize randevu vermeyenler oldu. Biz, CHP’ye söyledik. Sayın Başbakan da Kılıçdaroğlu’na söyledi. Terörle mücadele bağlamında istedikleri her bilgiyi vereceğimizi ifade ettik. Ama ortak bir hareket tarzı görmedik. Eğer iki büyük parti olarak Ak Parti ve CHP bir araya gelebilse başta terörle mücadele olmak üzere inanın Türkiye’nin birçok sorunu hızla çözülebilir. Ama biz, CHP’den böyle bir yaklaşım hiç görmedik.”

Balanlı’nın tutuklanması
Çiçek, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı’nın tutuklanmasıyla ilgili sorumu yanıtlarken de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ben, yargıya intikal etmiş konularda konuşmamam. Bu doğru olmaz. Buna karşın gazeteciler her konuyu bize sorarlar. Benim yaklaşımım şudur; eğer hukuki bir konu konuşuyorsanız önce o konuda hukuk ne diyor onu bileceksiniz veya dini bir konu mu konuşuyorsunuz o konuda din ne diyor, bileceksiniz. Ben bu prensip çerçevesinde soruları yanıtlıyorum. Bana sorulduğunda da ben somut olay ve kişi bazında yorum yapmadım. Sadece o konuda kanun ne diyor, onu söyledim. Tutuklanmayla ilgili kanun maddesini tekrar ettim. Kanun, tutuklama koşullarını nasıl belirlemişse onu söyledim. Bu da kuvvetli şüphe bulunması, delillerin karartılması ihtimali ve kaçma ihtimali olarak sıralanıyor. Bu kanunun ifadesi. Hâkim bunlara bakarak karar veriyor. Benim söylediğim bu. Ama söylediklerimden biri iki ifadeyi cımbızla çekerek, bütününden kopararak verdiğinizde başka anlamlar yükleniyor. Benim itirazım bunadır.”