Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önce Kürt açılımı, sonra demokratik açılım olarak isimlendirilen süreçte üzerinde en çok durulması gereken konu Diyarbakırspor olayıdır. Diyarbakırspor-Fenerbahçe ve daha sonra Bursaspor-Diyarbakırspor maçlarında tribünlerde yaşanan olaylar, açılım sürecinin en nazik yönünü oluşturuyor.
Açılım sürecinin yönetilmesinin önemini ortaya koyması açısından bakıldığında ise durumun bıçak sırtında yürümeye benzediğini söyleyebiliriz.
Türkiye, 25 yıldan fazla bir süre yaşadığı kanlı terör eylemlerine karşın, sağduyusunu yitirmedi. Olay bir toplumsal çatışmaya dönüşmedi. Türkiye’nin en büyük şansı buydu. Türk toplumu sorunu bir terör sorunu olarak algıladı, bu sorunla mücadeleyi hükümetlerin ve güvenlik güçlerinin görevi olduğunu hiç unutmadı. Asla günlük yaşamına yansıtmadı. Yaşamın akışı içinde etnik köken sorgulaması yapmadı. Gerginliklere yol açmadı, provokasyonlara gelmedi.
Ancak Diyarbakırspor olayında bazı tehlike işaretlerinin ortaya çıkmaya başladığı görülüyor. Etnik gerginliklerin kitle psikolojisini nasıl etkilediği ve bir anda nasıl kontrolden çıkabildiği unutulmamalı.

Kitlesel ortamlar
İnsanlar zorunlu olarak bir araya geldikleri gibi, gönüllü olarak kitle halinde bulunabilirler. Örneğin üniversiteler, öğrenci yurtları, cezaevleri gibi yerler insanların zorunlu olarak bir araya geldiği yerlerdir. Spor karşılaşmaları, mitingler, gösteri yürüyüşleri ise gönüllü kitlelerin faaliyetleridir. Bir araya geliş nedeni ne olursa olsun, kitle içinde insanların psikolojisi değişir. Kitle hâkimiyeti insanları kontrolden çıkarabilir ve hiç arzu edilmeyen olaylar yaşanabilir. Linç olayları genellikle böyle ortamlarda, böyle bir psikolojiyle ortaya çıkar.

Sporun alet edilmesi
Maalesef açılım sürecinde ortaya çıkan gerginliklere spor da alet edildi. Diyarbakırspor’un ve futbolcularının PKK’yla özdeş tutulduğu Bursa maçındaki olaylar veya Fenerbahçe’ye Diyarbakır’da yapılan muamele, bir alarm olarak algılanmalı ve zaman yitirilmeden önü alınmalıdır.
Diyarbakırspor’un da ligden çekilme gibi bir oyuna gelmemesi gerekir. Bu süreci bir Türk-Kürt çatışmasına dönüştürmek, Türkiye’yi bir iç savaşa sürüklemek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. Sporseverlerin tahriklere kapılmamaları gerekir.

Atalay’a düşen görev
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a iki büyük görev düşüyor. Birincisi, açılım sürecini yöneten bakan olarak izlediği yönteme ve söyleme çok dikkat etmesi. İkincisi ise İçişleri Bakanı olarak bu tür olayların başından önlenmesi için gerekli önlemleri alması, aldırması. Olaylar geliştikten sonra müdahil olmak sorunu çözmez.
Atalay, zaman yitirmeden Diyarbakırspor olayını ele almalıdır. Futbol maçlarının bir Türk-Kürt çatışmasına dönüşmesini önlemek için tribün güvenliğini sağlamalıdır. Maç izleyicileri arasına provokatörlerin sızmasını önlemelidir.
Diyarbakır ve Bursa’da yaşananlar sürecin ne kadar büyük bir özen gerektirdiğini, ne kadar hassas olduğunu, kitle psikolojisini yönetmenin ne kadar zor olduğunu ortaya koydu.
Diyarbakırspor olayı sadece Futbol Federasyonu ve kulüp başkanlarının sorunu değildir. Siyaset kurumumuz görev ve sorumluluğun kendinde olduğunu unutmamalıdır.