Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Helsinki kararından sonra, tartışmaya açılan konulardan biri de Milli Güvenlik Kurulu oldu.
       "MGK kalkacak mı? Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı'na bağlanacak mı?" soruları ortaya atıldı.
       Bu sorular, "demokratikleşmenin gereği" gibi gündemde tutulmaya çalışılıyor.
       Oysa, ne hükümetteki hava, ne de askerlerin havası böyle.
       Her iki kesimde de bu tür soruların biraz da zorlamayla gündeme getirildiği yargısı hakim.
       Dışişleri Bakanı İsmail Cem, CNN Türk'te yaptığımız sohbette MGK'nın Helsinki'de de, Ankara'da da gündeme gelmediğini, Avrupa'nın böyle bir bakışa sahip olmadığını altını çizerek söyledi. O kadar ki, MGK toplantılarında bazen kendisinin askerlere göre tutucu kaldığını vurguladı.
       Türkiye'nin AB adaylığı bağlamında askerlerin tutumunun olumlu olduğu söylenebilir. Bu Dışişleri Bakanı Cem'in gördüğü ilgiden de belli. Örneğin, diplomatik trafik sonucunda Ankara'nın aldığı sonuç üzerine komutanlar Cem'i telefonla arayarak kutlamışlar.
       Çok rahat söylenebilir ki Ankara'nın gündeminde MGK ve Genelkurmay Başkanı'nın protokol sırasıyla ilgili bir konu yok.
       Askeri kanatta da ABD adaylığıyla ilgili bir rahatsızlık söz konusu değil.
       * * *
       DIŞİŞLERİ Bakanı Cem'in CNN Türk Masası'nda Sedat Ergin ve İsmet Berkan'la birlikte yönelttiğimiz soruları yanıtlarken verdiği bazı mesajlar önümüzdeki günlerin gündemini oluşturabilir.
       Örneğin Cem, Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinin 2002 yılında başlayabileceğini söyledi. Bu süre zarfında Türkiye'nin özellikle siyasi konulardaki hazırlıklarını tamamlayabileceğini belirtti.
       Bu konuda verdiği örnek, "bireysel özgürlük"ler...
       Sorunun Avrupa'nın bakışıyla Türkiye'nin bazı durumlarda bireysel özgürlükleri sınırlaması olarak görüldüğünü belirten Cem, bu sınırların kaldırılması gerektiğini savundu.
       "Ben şu anda TV'de anadilimle konuşuyorum. Türkiye'de her vatandaş TV'de kendi anadiliyle konuşmalıdır" dedi.
       Dışişleri Bakanı, "TV'de anadille konuşabilmelidir derken, anadilde TV yayını yapabilmelidir anlamı çıkıyor mu" şeklindeki soruyu yanıtlarken de, "Yayın yapmak anlamında. Yayın yapmalı veya yapmamalı demiyorum" yanıtını verdi ve şöyle dedi:
       "Yani ABD gelip de Türkiye'ye, bir azınlık tanımı yapalım, demiyor. Peki azınlık yok diye biz insanlarımızın kendi anadillerinde TV yayını yapma isteği varsa mani mi olacağız? Hayır olmayacağız."
       Cem, demokratikleşme anlamında "grup hakkı", "grup özgürlüğü" kavramlarının değil, "birey özgürlüğü" kavramını özelikle kullandığını vurguladı.
       Cem'in bu ayırıma dikkat etmesi, "grup hakkı veya özgürlüğü"nden yola çıkarak konunun saptırılması ve birey özgürlüğü yerine, "azınlık hakları" kavramına ulaşılması kaygısından kaynaklanıyor. Cem, bunun yanlış olduğunu ve yanlış olacağını özellikle belirtti.
       "Bireysel özgürlük" anlamında da olsa "Kürtçe TV yayını" konusunun yakında tartışma konusu olacağı anlaşılıyor.
       Cem, bu konuda "fiiliyat"a dikkat çekerken bunun ilk işaretini de vermiş oldu.
       AB adaylığı sonrasında Türkiye önemli tartışmalara gebe görünüyor.



Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr