Hikmet BİLA
Prenses Diana öldü, aynı tartışma yine başladı: Gazeteciler, ünlülerin özel hayatına girmeli mi, girmemeli mi? Diana'nın öldüğü kazaya, kendisini izleyen gazetecilerin yol açtığı iddiası, tartışmayı daha da şiddetlendirdi.
İngiliz Dışişleri Bakanı, basını saldırganlık ve zorbalıkla suçlayacak kadar ileri gitti. Kazayla ilgili teknik soruşturma henüz yapılmadan, bu kadar kesin suçlamalarda bulunmak, bir bakan için şaşırtıcı değil mi?
Eğer kaza, Prenses'i izleyen gazetecilerden birinin yanlış bir hareketi yüzünden meydana geldiyse, bu o kişinin suçudur. Gazeteci olsun olmasın, bir trafik canavarıdır. Ve gereği neyse yapılır. Ancak, peşin peşin tüm medyayı suçlamak, büyük haksızlık...
Prenses Diana'yı, o korkunç hızla bir tünele girecek kadar gazetecilerden kaçırtan neydi? Prenses'i o hızla kaçmaya zorlayan bir neden varsa, gazetecilik açısından onu o hızla kovalamaya zorlayan bir neden de var demektir.
Paris'te veya dünyanın herhangi bir yerinde bir gazeteci, kendine şu soruyu sorabilir:
"Prenses Diana'yı izlemeyeceksem, kimi izleyeceğim?"
Evlenmesiyle, boşanmasıyla, özel ilişkileriyle, skandallarıyla yıllardır dünyanın gündeminden çıkmayan Diana, medyanın ve kamuoyunun dikkatinden uzak yaşayabilir miydi? İngiliz Sarayı'nda başlayıp Paris'in köprü altlarında noktalanan bir yaşam
"özel" kalabilir miydi?
Medyayı suçlayanlara yanıt verenler şu görüşleri öne sürüyorlar:
Diana her fırsatta gazetecileri suçladı. Onlardan kurtulamadığını söyledi. Gerçekte ise onlardan yararlandı. Hatta, onları kullanarak azalan şöhretini yeniden zirveye çıkardı. Özel ilişkilerini sergilerken, bir medya ordusunun çevrede pusuya yattığını biliyordu.
Medyayı suçlamak, en kolayı. Hatta, kimi İngiliz vatandaşlarının yaptığı gibi gazetecileri dövmek de... Belki de, dün Buckingham Sarayı'nın önünde gazetecilere saldıranlar, Prenses'le ilgili haberleri, dedikoduları en çok okuyanlardı. Kimbilir...
Kazalar olmasın diyoruz.
İyi haftalar dileğiyle.
Yazara Email H.Bila@milliyet.com.tr
