Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sürecin başında CHP ile MHP’yi çok fazla dikkate almayan iktidar, son günlerde bu iki partiyle temas kurmakta ısrarlı görünüyor. Anlaşılıyor ki, bir aylık sürecin sonunda, hükümet CHP’yi sürece katmanın gerekli olduğu sonucuna ulaşmış. Daha az umutlu olmakla birlikte MHP’den de katkı bekliyor.

Yığınakta yapılan hata
Bu aşamadan sonra hükümetin CHP ve MHP’den katkı alması bir yana, temas kurmasının bile zor olduğu açık.
Bunun iki önemli nedeni var:
1- Yöntem konusunda yığınakta yapılan hata,
2- İşin özüyle ilgili olarak da, muhalefeti baştan “karşı taraf” olarak ilan edip, Allah ne verdiyse yüklenmiş olmak.
İktidar, sürecin başlangıcında DTP ile teması önemsedi, CHP ile MHP’yi fazla dikkate almadı. Başbakan Erdoğan, daha önceki “PKK’yı terör örgütü ilan etmeden görüşmem” sözünü kırarak DTP lideri Ahmet Türk’le bir araya geldi, ama CHP ve MHP liderleriyle görüşme talebinde bile bulunmadı. Onlarla temas konusunda İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı görevlendirdi.
Şimdi, “Onlar gelmezse biz gideriz” diyecek kadar CHP ile teması önemsiyor Başbakan...
Bu geç kalmış bir ısrar gibi görünüyor. Gerek CHP lideri Deniz Baykal gerek MHP lideri Devlet Bahçeli, bu aşamadan sonra böyle bir görüşmenin faydalı olmayacağı kanaatindeler.
MHP lideri Bahçeli, bu sürecin, “PKK’nın silahla alamadığını, masada almasını sağlamak” olarak görüyor ve Türkiye’yi bölecek bir girişim olarak değerlendiriyor. Dahası, Bahçeli’nin bu süreci Türkiye’nin “beka sorunu” olarak değerlendirdiğini söyleyebiliriz. Bu nedenle bu sürece katılması mümkün değil.
CHP lideri Baykal’ın da benzeri kaygılar taşıdığı biliniyor. Ayrıca Başbakan Erdoğan’ın son günlerde sık sık dillendirdiği “görüşelim” talebinin, sürece CHP’yi de katılmış gibi göstererek, toplumsal meşruiyeti güçlendirmek ve sorumluluğu yaymak biçiminde algıladığını söyleyebiliriz. “Başbakan bu yolculuğunda bizi yol arkadaşı olarak yanında bulamayacaktır” demesi bundan...

DTP’nin farkı
DTP, kuşkusuz CHP ve MHP’den farklı bir konumda. Sürecin başlangıcında memnuniyet ifade eden DTP, sürecin sonunda “Dağ fare bile doğurmadı” noktasına geldi. DTP lideri Ahmet Türk ve diğer DTP sözcüleri her fırsatta hükümeti Öcalan’la muhatap olmaya çağırıyor, “yetkili adres”in İmralı olduğunu vurguluyorlar. Bu noktada makas açılıyor. Keza anayasa değişikliği, genel af, Kürtçe eğitim konusunda da hükümetten gelen sinyaller, DTP’yi tatmin etmiş değil.
Buna karşın, eğer hükümet tek başına da olsa TBMM’de Kürtler lehine düzenlemeler yapmaya giriştiğinde, DTP’den destek görecektir. DTP bir yandan düzenlemeleri yeterli bulmasa da “kazanım” olarak görüp, yasalaşmasına yardımcı olacaktır.
Öyle görülüyor ki, hükümet, DTP’nin vermesi muhtemel desteği dışında, diğer muhalefet partilerinden destek alamayacaktır.
Not: Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in görüşlerini dünkü yazımda aktarmıştım. Çiçek, Anayasa’nın ilk 3 maddesindeki hususların toplumun ortak paydası olduğunu ve bu ortak paydanın kaybedilemeyeceğini söylemişti.
Yazımın son satırında dizgi hatası sonucu “Anayasa’nın ilk maddesi” olarak yer alan ifadenin doğrusu, “Anayasa’nın ilk 3 maddesi” olacaktır. Çiçek, DTP lideri Türk’ün sözlerini eleştirirken kullandığı “Ya hayır söyle, ya sus” özdeyişinin de “kimse konuşmasın” biçiminde algılanmaması, herkesin görüşünü almak istediklerini, ancak çözümü zorlaştırmak için kasti olarak yapılan konuşmaların doğru olmadığını ifade için kullandığını belirtti.