Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Türkiye'de insan hakları sorununu Avrupa "müfettişleri"nin ziyaretinden ziyaretine tartışmaya alıştık. Onun dışında bu konudaki feryatlara, çabalara, girişimlere toplum olarak da, devlet olarak da, medya olarak da gözümüz kulağımız maalesef kapalı.
       Avrupa ile Türkiye'nin "insan hakları sorunu" konusunda çatıştığı nokta neresidir?
       İnsanın cinsel organının kesilip ardına sokulmasının "teröristtir yapar" diyerek görmezlikten gelinmesiyle, bir insana cop sokulmasını "polistir, münferit yapmıştır" diyerek göz yumulması arasındaki çatışma noktasıdır.
       Oysa Türkiye'de insan hakları sorunu, ne Avrupa'nın görüp göstermeye çalıştığı etnik kökenle, ne de Türkiye'nin dönüp göstermeye çalıştığı münferitlikle sınırlıdır. Türkiye'nin insan hakları sorununu çözmesi, Avrupa'nın talebine bağlı bir pazarlık sorunu değildir. Bu, Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde iç dinamikleriyle çözmesi gereken bir yapısal sorundur.
       "Avrupa Birliği'ne girilecek, insan haklarını tanıyın" diye düğmeye basılmasını beklemek, sorunun kaynağını görmemek demektir. İnsan hakları sorunun kaynağı çok daha derindedir.
       Türkiye işe insan olmanın ne demek olduğunu anlamak ve anlatmakla; devlet olmanın ne demek olduğunu anlamak ve anlatmakla başlamalıdır.
       "Dayak cennetten çıkmadır", "Kızını dövmeyen dizini döver", "Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin", "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" diye büyüyen, "Askerde dayak yemedim diyen yalan söyler" diyerek askerlik anısı anlatmaya başlayan bir toplumuz. Dayağı hak gören ve dayağı yiyenden saygı bekleyen bir kültürümüz var.
       "İşkenceyi karakolun şanı"ndan sayan, oraya düşeni dayakla terbiye etmeye çalışan, cinsel sapkınlık ve sorunları "haydar" veya "hortum"la tedaviye yeltenen, seyyar satıcıyı yakaladığı yerde tekmeleyen bir zabıta ve asayiş anlayışımız var.
       Türkiye'de insan hakları sorununun kaynağı bu "insan", bu "devlet", bu "zabıta" ve bu "asayiş" anlayışından başka bir şey değildir.



Yazara E-Posta: fbila@milliyet.com.tr