Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Herkesin ağzında bir “çözüm” sözüdür, gidiyor.    Çözüm de nasıl bir “çözüm”?
Bu sorunun yanıtına geçmeden önce çözülecek sorun nedir? Önce bunun ortaya konulması gerekiyor. Bugüne kadar sorun çoğunlukla “PKK’nın gözüyle” tarif edildi.

PKK’ya göre
PKK’ya göre sorun, Kürtlerin bağımsız devlet kurmasıydı. Sonra şartlar değişince Anayasa’da Kürtlerin Türklerle birlikte iki kurucu ortaktan biri olarak yer almasıydı. Federasyon tartışılmalıydı. Sonra yine şartlar değişince, bu kez çözüm, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesiydi.
Anayasa’da “Farklı kültürler Anayasa güvencesindedir” hükmünün konulmasıydı. Nihayet, Güneydoğu’ya “demokratik özerk Kürdistan” adı altında özerklik verilmesiydi. PKK ve DTP şimdi bu noktada. Sorunu tarif edişleri ve istedikleri çözüm bu...

Devlete göre
Devlete göre sorun, başlangıçta “üç beş çapulcu”nun işiydi. Durumun öyle olmadığı anlaşılınca, “terör sorunu” oldu. Terörün şiddeti artınca, “dış mihraklardan beslenen terör sorunu” oldu. Sonra, “ayrılıkçı terör sorunu”na dönüştü. Sonra, bilmem kaçıncı “isyan” denildi. Ve devlet, “bireysel hakların kültürel alanda kullanılması” sorununa geldi.
Devlete göre çözüm, bireysel düzeyde kültürel hakların yaşanmasıydı. Bu durum, bireysellikten grup haklarına, kolektif haklara dönüştürülemez ve siyasi alana taşınamazdı. Üniter yapıyı bozacak hiçbir adım kabul edilemezdi. Bu görüş, çoğunluk TSK tarafından savunuldu.

Hükümet not etti
Yeniden yükselen “çözüm” dalgasında devleti yöneten kurum olarak hükümet, terör örgütü liderlerinden Murat Karayılan’ın görüşlerini, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın ağzından “dikkatle izlediğini ve not ettiği”ni açıkladı. İlk kez bir terör örgütünün lideri muhatap alındı; görüşleri dikkatle izlenerek, not edildi. Bu yeni bir durum. Hükümet, terör örgütü liderlerinin ne diyeceklerini merakla izliyor, not ediyor.

Sorunun özü
Önce sorunun özünü gerçekçi biçimde ortaya koymak gerekiyor. Sorun, Türkiye Cumhuriyeti’nin dayandığı temel direklerden biri olan “millet anlayışının” PKK terörü ve siyasallaşmasıyla ortaya çıkan tabloda çoğunlukla Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımız tarafından reddedilmesidir. PKK böyle bir siyasal hareket ve zemin oluşturmuştur.
Yine gerçekçi olarak kabul etmek gerekir ki, Atatürk’ün “millet” ve “milliyetçilik” anlayışı çok ciddi bir yara almıştır. Atatürk’ün millet tarifi Genelkurmay Başkanı tarafından bile altı çizile çizile “Türk halkı” değil, “Türkiye halkı” diye izah edildiğine göre, durumun ciddiyeti ortadadır.
Gerçek şudur ki, PKK’nın terör yöntemiyle yarattığı siyasal hareket “ayrılıkçı ve ulusal kurtuluşçu” bir Kürtçülük hareketidir. Özerklik talebi ayrılıkçı bir taleptir. Ayrılma yolunda döşenecek ilk taş, kazanılacak ilk mevzidir. Kürt vatandaşlarımızı azınlık statüsüne sokarak, ayrılıkçılığı kurumsallaştırmaktır. Böyle bir adım Atatürk’ün ilkeleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi açısından, “millet” ayağının bölünmesi demektir.
“Ülkesi ve milletiyle bölünmez Türkiye Cumhuriyeti”nin önce “milleti” itibariyle bölünmesidir. “Ülkesiyle” bölünmesine ileride bakılacak anlamına gelir!

Gelelim çözüme
Nasıl bir çözüm sorusuna dönersek...
Ya Türkiye Cumhuriyeti, PKK ve DTP’nin özerklik talebini kabul edecek ve bunu Anayasa güvencesine alacaktır ya da Kürt vatandaşlarımız etnik ve kültürel farklılıklarını bireysel düzeyde yaşayacak ama kendilerine, “Türk milleti” üst kimliğine gönüllü olarak, içtenlikle bağlı sayacak ve hissedeceklerdir!
Birinci seçenek PKK ve DTP’nin istediği çözüm; ikinci seçenek de devletin istediği çözümdür.
Devlet ve onu yöneten hükümet açısından Güneydoğu’ya özerklik verilmesi ve bunun Anayasa’da güvenceye bağlanmasını mümkün görmek hiç de gerçekçi değildir. Başbakan Erdoğan da AKP de böyle bir riski alamaz. Böyle bir kararı tek başına da veremez.
PKK ve DTP’nin de “Türk milleti” üst kimliğini güle oynaya kabul edip, “Oh be, kültürümüzü bireysel bazda, birey birey kullanıyoruz, ne güzel” deyip, taleplerinden vazgeçmez...
Kürt enstitüleri kurulması, köylere Kürtçe isimlerin geri verilmesi, belediyelerde Kürtçenin resmen kullanılması, Kürtçenin seçmeli ders olarak eğitim sistemine girmesi hatta ikinci eğitim dili olması PKK  açısından kazanç olur ama kendini tasfiye edip, silah bırakıp, dağdan inmesini ve bu defteri kapatmasını sağlamaz. Ayrılıkçı hareketlerin karakteri böyledir.