Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Siyasi gelişmeler İmralı’da ömür boyu hapse mahkum olan terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan’ın elinin güçlenmesine yol açtı.
Öcalan’ın elini güçlendiren faktörlerin başında kuşkusuz hükümetin, dolayısıyla devletin kendisiyle müzakere masasına oturması geliyor.
İmralı’da kaldığı süre içinde devletin de bilgisi dahilinde avukatları aracılığıyla PKK’yı yönlendirerek, siyasi işlev gören Öcalan, son gelişmelerle ve yine devletin onayıyla bu pozisyonunu güçlendirdi.

BDP ve Kandil
Öcalan’ın elini güçlendiren diğer iki önemli faktör de BDP ve Kandil’in tutumu.
BDP ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) öteden beri, “İrademiz Öcalan’dır, muhatap alınacak adres İmralı’dır” diyerek, kendilerinde bir güç olmadığını ilan ediyorlardı.
İmralı müzakereleri başladığında da gerek Ahmet Türk, gerek Selahattin Demirtaş, gücün Öcalan’da olduğunu tekrarladılar.
Kandil’den zaman zaman farklı söylemler yükselse de sonuç olarak Murat Karayılan, “Öcalan’la görüşülmesinin yeterli olduğunu, Kandil’i de Öcalan’ın temsil ettiğini” açıklayarak, Öcalan’ın elini daha da güçlendirdi.

Başkanlık sistemi
Öcalan’ın elinde biriken gücü zirveye taşıyan gelişme ise anayasa değişikliği bağlamında iktidar partisinin gündeme getirdiği başkanlık sistemi oldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, mart sonuna kadar uzlaşma sağlanmazsa kendi anayasa önerilerini referanduma götürmek için BDP ile ittifaka yönelmenin seçeneklerden biri olduğunu söylemesi gündem oluşturdu.
Daha sonra Hüseyin Çelik, bunun tercih edilecek ilk seçenek olmadığını, önceliklerinin dörtlü uzlaşma veya CHP veya MHP ile anayasa yapmak olduğunu açıklamış olsa da konu gündemde kalmaya devam etti.
Son seçenek olarak belirtilmiş olsa bile BDP, anayasa değişiklikleri taleplerini hatırlatarak, bu formüle sıcak baktığını açıkladı.
Bu seçenek, iktidar partisinin başkanlık sistemine geçiş için önerdiği anayasa değişikliğini de Öcalan’la yürütülen görüşme sürecine bağlıyor.

Güç birikmesi
Devletle masaya oturan Abdullah Öcalan’ın da kendisine yönlendirilen gücün farkında olduğu açıktır.
Öcalan, bu koşullar altında daha sıkı bir müzakereye yöneleceği gibi zaman zaman da görüşmeleri kesecek kadar kendinden emin hareket etmeye başlamış görünüyor.
Nitekim BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın adaya gidecek BDP heyeti ile ilgili gecikmenin nedeni olarak, “Öcalan, Paris suikastlerinden sonra görüşmeyi kesti, devlet bu suikastlerle Türkiye’nin ilgisi olmadığı konusunda Öcalan’ı ikna etmeye çalıştı” açıklaması da bunun göstergelerinden biri.
Geldiğimiz aşamada; Türkiye içindeki silahlı militanların yurtdışına çıkarılması, PKK’ya silah bıraktırılması, Kürt sorununun çözülmesi, Türkiye’nin başkanlık rejimine geçmesi, Kuzey Irak politikası, Kuzey Suriye’deki gelişmeler ve nihayet ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkiler gibi çok önemli sorun ve konular, birbirine ve sonuçta Öcalan’la yapılan müzakereye bağlı hale geldi. Bu tablo, Türkiye’nin yumurtaların hepsini aynı sepete koyduğu gibi bir izlenim yaratıyor.