Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ergenekon iddianamesi kabul edildi ve dava açılmış oldu. Türkiye’yi haftalardır meşgul eden Ergenekon iddianamesi de kamuoyuna yansıdı. İddialar vahim.
Bu iddiaların hangilerinin gerçek olduğunu mahkeme süreci ortaya çıkaracak. Şimdi sıra mahkemede.

Danıştay saldırısı
Ergenekon iddianamesinin en önemli yönlerinden biri, Danıştay saldırısı ile Ergenekon örgütlenmesi arasında bağlantı kurması. Bu bağlantı kanıtlanırsa, Türkiye’yi kaos ortamına sürüklemek amacıyla Ergenekon tarafından gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılacak. Bunun bir diğer anlamı da, kaos amaçlı yanların kamuoyunu yanıltmak ve sorumluları yanlış adreste göstermek amacıyla izledikleri taktik olacak.
Aynı değerlendirme, Cumhuriyet gazetesine atılan el bombaları için de geçerli. Eğer bu bombalar da Ergenekon örgütlenmesi tarafından atıldıysa aynı taktik izlendi demektir.

Kaos süreci
İddianamede yer alan bilgiler doğru ise Başbakan Tayyip Erdoğan’a, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’a, gazeteci-yazar meslektaşımız Fehmi Koru’ya, YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’e, bazı DTP milletvekillerine, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e, yazar Orhan Pamuk’a, Fener Patriği Bartholomeos’a, Ermeni Patriği Mutafyan’a suikast planları, tıpkı Danıştay ve Cumhuriyet saldırıları gibi istikrarsızlık ve kaos ortamı yaratmaya yönelik bir proje geliştirildiğini gösterecektir.
Türk toplumunda daha önceki askeri müdahaleler hakkında benzeri bir kuşku her zaman olmuştur. Müdahaleye uygun ortam yaratmak amacıyla bombaların, kahve taramalarının, faili meçhul cinayetlerin işlendiği ve Türkiye’nin müdahale ortamına sürüklendiği konusunda kuşkuların dağılmadığını söylemek mümkündür. Üzerinden 28 yıl geçmesine karşın 12 Eylül öncesinde yaşananlar hakkında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel dahil birçok önemli siyasetçinin bu kuşkuyu paylaştıkları, kuşkudan da öte böyle bir kanıya vardıkları, yaptıkları açıklamalardan da anlaşılmıştır.

TSK’nın konumu
İddianamede önemli bir yön de Ergenekon örgütlenmesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) arasında bağ bulunmadığının vurgulanmış olmasıdır.
Bu tespit, hem TSK hem de MİT açısından önemlidir. Çünkü bu tür eylemler sonrasında genellikle TSK kastedilerek, “devlet içinde devlet” yargısı kamuoyunun dikkatine getirilirdi. Ergenekon soruşturması boyunca da benzeri bir izlenim yaratılmaya çalışıldı.
Ancak iddianame, Ergenekon türü örgütlenmeler ve planlamalarla TSK’nın bir ilgisi olmadığını belirtiyor. Bu, TSK’nın kurumsal kimliği, konumu ve işlevi açısından olumlu ve önemli bir durumdur. TSK’ya yöneltilen suçlamaların, yürütülen yıpratma kampanyalarının bu ayağının olmadığı ortaya çıkmış görünüyor.
Yargılama sonucunda ortaya çıkacak sonuçlar, Türkiye açısından büyük değer taşıyacaktır. Kanıtlanması halinde Türk halkının Susurluk sürecinde umduğu, ancak bulamadığı bazı sonuçlar, Ergenekon davası sonucunda ortaya çıkabilir.
Bunu, ancak uzun süreceği anlaşılan yargılama sonunda görebileceğiz.
Şimdi sıra mahkemede...