Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara’da önceki akşam yaşanan “kamyon olayı”, Türk silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) nasıl bir baskı altında bırakıldığını göstermesi açısından önemliydi.
Muğla’dan Ankara’ya yapılan ve rutin olduğu açıklanan mühimmat sevkiyatı, savcılığın el koyduğu bir olay haline geldi. Mühimmatı taşıyan sivil kamyon emniyete çekildi, 7 saat bekletildi. Sonra, Merkez Komutanlığı’na teslim edildi.

Yapılan yayınlar
Ancak, olan bu 7 saatlik sürede oldu. Kamyonun polis tarafından Gölbaşı yakınlarında durdurulmasından serbest bırakılmasına kadar geçen süre içinde ne yayınlar yapılmadı ki...
Henüz savcı ve emniyet yetkilileri, kamyonun brandasını açıp içinde ne olduğunu görmeden, TRT dahil belli televizyonlar yayına başladılar. El bombalarının seri numaralarının silindiğinden, “yürüyen Ümraniye” yorumlarına kadar haber bombardımanı başladı. Yapılan ihbarda, söz konusu el bombalarının Nevruz vesilesiyle Güneydoğu’da kullanılacağı, çıkacak kargaşanın da ayrıca “kullanılacağı” gibi çok ileri haberler ve yorumlar yapıldı.
Kamyonda ne olduğunu daha savcı bile görmeden, bu kadar hızlı işleyen bir “haberleşme ağı”nın kurulmuş olması dikkat çekiciydi.

Genelkurmay soğukkanlıydı
Bu gelişmeler olurken Genelkurmay, sakin ve soğukkanlı bir tutum içindeydi. Muğla Jandarma Alay Komutanı, kamyonun TSK tarafından kiralandığını, sevkiyatın rutin ve evraklarının tamam olduğunu açıklamasına rağmen, TSK’yı hedef alan yayınlar kesilmedi.
Genelkurmay Başkanlığı da olayı yakından izliyordu. Gerekli bilgi ve belgelere sahipti. Hatta kamuoyunu aydınlatmak için bir açıklama dahi hazırlanmıştı. Ancak, savcılık olaya el koyduğu için hukuki süreç sonuçlanıncaya kadar açıklama yapılmadı.
Nitekim açıklama yapmaya bile gerek kalmadı. Çünkü savcılık yaptığı incelme sonucunda emniyete çektirdiği kamyonu askeri yetkililere teslim etti. Dün sabah yaptığı açıklamayla da, ihbarı yapan şahıs veya şahısların araştırıldığını duyurdu.
Savcılığın bu ifadesinden, yapılan ihbarın doğru olmadığı anlamı çıkıyor. Bu kez soruşturma, bu ihbarı kim veya kimler yaptıya dönmüş oldu.

Olaydan çıkarılacak sonuçlar
TSK’ya ait mühimmatı taşıyan kamyon için yapılan ihbar, bu ihbara dayalı olarak kamyonun emniyete çekilmesi, aynı anlarda başlayan özel yayınlar, Muğla İl Jandarma Komutanı’nın yaptığı açıklamaya ve kamyonda görevli astsubaya ve gösterdiği evraka rağmen oluşturulan hava, üzerinde çok ciddi düşünmeyi gerektiriyor.
Bu olay, asılsız ihbarlarla TSK’ya nasıl zarar verilebildiğini gösterdi, bu bir. İkincisi, TSK’nın nasıl bir baskı altında olduğunu da açığa çıkarmış oldu. Üçüncüsü, devlet kurumları arasında olması gereken güvenin, yerini kuşkuya bıraktığını da kanıtladı.
Bu kurumlardan ikisinin güvenlik kuruluşu oluşu ayrıca üzücü ve düşündürücü. Bir zamanlar teröre karşı yaşamlarını ortaya koyarak omuz omuza mücadele etmiş asker ve polis, şimdi iki karşıt kurum konumuna sokulmaya çalışılıyor. Buna çok dikkat edilmesi gerekir.

TSK’da silahın işi ne?
Bazı yayınlar artık o noktaya geldi ki, neredeyse, “TSK’da silahın işi ne? Demokrat bir ordu silah bulundurur mu?” diye soracaklar. Veya, “Bugün şuradan iki F-16 kalktı, ne oluyor?” veya “İki denizaltı daldı, ne iştir?” diye ihbarlar yapılacak!

Başbuğ söylemişti
Aslında Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, bu riske aylar öncesinden dikkat çekmişti. Asılsız ihbarlar veya itirafçı beyanlarıyla TSK’nın günlük çalışmalarının ve emir-komutasının aksatılabileceğini, askeri bölgelere girilebileceğini, gizliliğin ihlal edilebileceğini söylemişti. Bugünlerde Başbuğ’un aylar öncesinden verdiği örnekleri yaşıyoruz.