Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş, yeni programını açıkladıktan sonra dün gazetelerin Ankara temsilcileriyle Merkez Bankası lokalinde kahvaltılı bir sohbet toplantısı düzenledi. Hazine Müsteşarı Faik Öztrak ve Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti ile birlikte gazetecilerin sorularını yanıtlayan Derviş, hem ekonomik, hem de siyasi konularda görüşlerini açıkladı. Derviş'in yeni program ve ekonomik konulardaki görüşleri şöyle:

IMF İLE STAND - BY
"28 Nisan'da IMF icra direktörleri toplantısı var. O tarihten önce IMF ile anlaşma sağlayacağımızı düşünüyorum. Bu mevcut stand - by anlaşmasının yenilenmesi veya ek niyet mektubu şeklinde olabilir. Siz buna anlaşmanın yenilenmesi diyebilirsiniz. 26 - 27 - 28 Nisan tarihlerinde ben de ABD'de olacağım, görüşmeleri sürdüreceğim. Önümüzdeki 10 gün içinde bu anlaşma sağlanmış olur. 10 - 12 milyar dolara ihtiyacımız var. Bunu çok rahat sağlayacağımızı düşünüyorum. IMF, Dünya Bankası, G - 7 ülkeleri ve birkaç ülke daha bu desteği sağlayacaktır.

DÖNÜŞ OLMAZ
Açıkladığımız program Türkiye'nin artık yeni bir yola saptığını ve geri dönmeyeceğini gösteriyor. Bunu herkesin görmesi lazım. Programı açıklamak önemli ama ondan çok çok daha önemli olan uygulamadır. Her hafta, her ay ne yapacağımızı takvime bağlayıp ona uymamız lazım. Bu program sadece ekonomik krizle ilgili tedbirleri değil bir yapısal değişimi de içeriyor. Piyasaları kısa vadede yüzeysel olarak değil, uzun vadede ve kalıcı biçimde rahatlatmamız lazım. Yapısal değişim bunun için önemli. Kısa vadede piyasaları kolaylıkla rahatlatabiliriz. Merkez Bankası müdahale eder rahatlatır ama yapısal değişim olmazsa bu yüzeysel kalır ve yeniden sıkışır. Açık ekonomide başarılı olmak için bu yapısal değişikliğin yapılması şarttır. Program bunu ifade ediyor. Artık (U) dönüşü yok.

YÜKSEK FAİZ BEKLEMEYİN
ABD'de, Almanya'da yüzde 3 enflasyon varken tahvil alan birisi enflasyon yüzde 4 çıkarsa bir puanlık bir yanılgı içine düşmüş olur. Ama Türkiye koşulları içinde o kadar yüksek enflasyon ve o kadar yüksek reel faiz var ki bu yanılma 10 - 15 puana çıkabiliyor. Bu nedenle yatırımcılar faizin çok yüksek olmasını istiyorlar. Yüzde 30 - 40 reel faiz istiyorlar. Ama bundan sonra bu böyle işlemez."
Derviş'in bu sözlerinden sonra Hazine Müsteşarı Faik Öztrak, Türkiye'de dengelerin 1993 yılında bozulduğunu, 1994 yılında istikrar programına geçildiğini ancak kamu bankalarının ağır sorun haline geldiklerini belirterek "Yeni programla artık bu sorun çözülüyor. Tarık Bin Ziyad gibi gemileri yakan bir programdır bu" demesi üzerine de Derviş şöyle devam etti: "Evet, artık geri dönüş yoktur. Gemileri yaktık, yakıyoruz, köprüleri attık, atıyoruz."

ESKİ PROGRAM İYİ AMA...
Derviş, mali dengelerdeki sorunların 1992 yılında Demirel - Çiller yönetimi döneminde başladığına dönük bir soruyu yanıtlarken de şöyle konuştu: "Tabii tek bir hatadan söz etmek mümkün değil. Genel olarak bir anlayıştan söz etmek mümkün. O dönemlerde genellikle bu seneyi idare edelim de seneye bakarız anlayışı hakim olmuş. Ve bu anlayış 1999'a kadar devam etmiş. Ancak 1999'da bu işin böyle gitmeyeceğinin farkına varılmış. Ve ciddi bir program devreye sokulmuş. Bana göre, eski program da çok iyi hazırlanmış ciddi bir programdı. Ancak, yeterli ölçüde rekabet gücü olmayan bir döviz kuru ile işe başlandı.
Ben iki hususu vurgulamak isterim: 1- Ocak 2000'de Türk lirası aşırı değerlenmişti. İşe yüzde 15 - 20 bir devalüasyonla girilebilseydi daha iyi olurdu. 2- Geçen yaz aylarında ekonomi rahatlayınca yapısal değişim konusunda bir gevşemeye girildi. Tabii yazık oldu. Çünkü bu program uygulanırken enflasyonla mücadele konusunda iyi bir hamle yapılmıştı. Beklenti kırılmıştı. Bu büyük başarıydı. Bu başarıyı kaybettik. Şimdi yeniden enflasyonu yüzde 57 - 60 gibi hesaplayarak işe başlıyoruz.

ENFLASYON YIL SONU DÜŞER
Yapmamız gereken Türkiye'nin enflasyonu düşürebileceği inancını yerleştirebilmektir. Yoksa yine enflasyon yüksek olacak beklentisi yerleşirse kötü olur. Biz yıl sonunda düşeceğini göstereceğiz. Yoksa enflasyon yüzde 70 - 80 gibi olursa topluma enflasyonu yenemeyeceğimiz kanaati yerleşir. Bizim söylediğimiz şu: Tamam enflasyon ilkbaharda yüksek olacak ama yıl sonuna doğru düşecek."

Zirvedeki kavga krize bahane oldu
Derviş, ekonomik krize 19 Şubat'taki MGK'da Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Ecevit arasındaki kavganın yol açıp açmadığı yönündeki soruyu da şöyle yanıtladı: "Bence ekonomide zaten sorun vardı. Bahane oldu. Programdaki döviz çapasını giderek belirginleşmeye başlayan cari açıkla sürdürmek mümkün değildi. O tartışma bahane olmasa başka bir şekilde yine bu sorun çıkacaktı. Ama belki bu kadar ağır olmazdı."

Kura müdahale yok
Derviş, Merkez Bankası döviz kuruna niye müdahale etmedi sorusunu yanıtlarken de şöyle konuştu: "Kur, şubatta serbest bırakıldı. Bu karardan sonra Merkez Bankası'nın kur belirlemesi hata olur. Yeni bir politikaya geçildi. Bununla çelişen karar almak yanlış olur. Bu hatayı yapanlar oldu. Örneğin Kore, kuru tutmaya çalıştı, üç gün içinde 26 milyar dolar kaybetti. Serbest kur sistemine geçtikten sonra kur belirlemek olmaz. Merkez Bankası ve hükümetin bir kur hedefi yoktur. Program ve piyasalar yerleşince o da kendi dengesini bulur. Örneğin Merkez Bankası 1 dolar 1 milyon lira diye kabul etseydi ters olurdu. Bu kur üzerinden döviz talebi patlar ve belki de Merkez Bankası'ndan bir günde 8 milyar dolar giderdi. Merkez Bankası'nda rezerv bir güvencedir. Bu rezervi korumak mecburiyetindedir. Belki şimdi elinde döviz tutan satmaya başlayacak."

Kıvrıkoğlu'na tasarruf eğilimini izah ettim
Derviş, Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ile yaptığı görüşme ve savunma bütçesi ile ilgili olarak yöneltilen soruyu da şöyle yanıtladı: "Genelkurmay Başkanı'na genel ekonomik durumu anlatmak için gittim. Zamanlama ve dış finansman durumunu anlattım. Bütçenin çok önemli bir unsur olduğunu söyledim. Zor olan ve mutlaka yapılması gerekenin faiz dışı fazla vermek olduğunu izah ettim. Ülke bu durumda, sizin durumunuz nedir diye sordum. Genel tasarruf eğilimini anlattım. Onlar da zaten kendi tasarruf kararlarını vermişlerdi. Bize yardımcı oldular. Modernleşme programlarını aksatmadan bütçeleri ile ilgili karar verdiler. Biz onu bütçeye koyduk. Böylece tasarruf eylemine katılmış oldular. Tabii savunma konularını ve ayrıntıları IMF müzakerelerine sokmuyoruz."

Piyasalara mesaj
Derviş, "yarın piyasalar açılıyor, siz de programı açıkladınız. Piyasalara mesajınız nedir" sorusuna da şu yanıtı verdi: "Kamuoyu programı çok iyi karşıladı. Hükümet de destekliyor. Programda sürpriz yoktur. Takım çalışmamız iyi. Çok iyi bir takımımız var. Tabii mucize de yoktur, geri dönüş yoktur. Ucuz popülizme son vermek gerekiyor."

Derviş, hükümette revizyon konusuna nasıl baktığı yönündeki soruya şöyle dedi:
"Hükümet programı destekliyor, bunun ötesinde bir şey söylemek doğru olmaz. Program da hükümeti destekliyor (gülüyor). Türkiye'nin bir politik bunalıma girmesi büyük şanssızlık olur. Herkes programın yürümesi için elinden gelen gayreti göstermelidir." Derviş, BDDK ve bankacılıkla ilgili olarak da şunları söyledi: "BDDK hem parasal hesapları çok iyi takip etmeli, devletin çıkarlarını korumalı ama hem de operasyonel olmalı. Bankaları tek tek incelemeli, sorun gördüğü yerde kendi kararını vermeli. Ben inanıyorum ki özel bankalar da kısa süre içinde reel ekonomiye katkıda bulunacak hale geleceklerdir."


Derviş, Milliyet'in "Bir partiye girmediniz. hükümette dördüncü ortak gibi durduğunuz yönünde eleştiriler var. Bu programla Türkiye'de siyaset yapma araçlarını da büyük ölçüde değiştiriyorsunuz. Bunun sorumluluğu sadece koalisyon ortaklarına mı ait olacak? Siz bir partiye girip veya başka bir parti kurup siyasi sorumluluk üstlenmeyecek misiniz?" şeklindeki sorusunu şöyle yanıtladı:

POPÜLİST SİYASET BİTTİ
"Şimdi hükümetin desteği var. Sanıyorum toplum olayın farkında. Elbette herkes bir şeyler isteyecek. Bankalar, işçi, çiftçi, memur gelecek ve bir şeyler isteyecek. Demokrasilerde bu normaldir. Onun ötesinde kamuoyunda bu işlerin kısa vadeli avantajlar elde ederek yürümeyeceğinin anlaşılmış olması gerekir. Önemli olan bu yükün topluma dengeli dağıtılmasıdır. Popülist siyaset anlayışı geride kalacak. Halk da artık buna prim vermiyor. Bu sevindirici bir şey. Ben açık konuşacağım. Program hükümetin programıdır. Hazırlanması görevi bana verildi. Devlet kadrosu ile birlikte hazırladık. Hükümetin programıdır. Tabii benim görüntüm garip bir durum yaratıyor. Uzun yıllar dışarıda yaşamış biri gelip kabineye giriyor. Başkanlık sistemi olsaydı bu görüntü sorun olmazdı. Normal olurdu. Ama bizim parlamenter sistemimizde normal değil. Tuhaf durduğumun farkındayım. Bu bir süre devam edebilir. Uzun vadede nasıl bir şekil alacağını düşünmem gerekiyor. Çok yoğun çalışıyoruz. Buna vakit bulamıyorum. Uzun vadede siyasi bir karar veririm. Sayın Ecevit ile çok gerilere giden bir ilişkimiz var. Sayın Ecevit'e duygusal olarak da bağlıyım."

SOSYAL DEMOKRATIM
"Yelpazenin neresinde yer alırım diye soruyorsanız benim siyasi görüşüm yazılarımda da bellidir. Siyasi anlayışım demokratik soldadır. Ben hep demokratik sol - sosyal demokrat çizgide oldum. Hayatım boyunca bu konuda tutarlı olmaya da dikkat ettim. Bugünkü sol anlayışı 1960'lı yılların sol anlayışı gibi değildir. Benim sol anlayışımın üç önemli hedefi vardır. 1- Piyasa ekonomisi, 2- Sosyal devlet, 3- Adil gelir dağılımı. Fakirlikte değil zenginlikte eşitlik." Derviş, "Bu durumda DSP'ye gireceksiniz denilebilir mi?" şeklindeki bir soruya ise gülerek "Öyle bir şey demedim, ama anlayışımı anlattım" yanıtını verdi. Derviş, yeni sol anlayışını şöyle anlatmaya devam etti:
"Eskiden yabancı sermayeye karşı çıkılırdı. Ama yabancı sermaye yatırımı istihdam için emek ve emekçi için de rahatlatıcıdır. Şimdi Türkiye'de bankalar, şirketler yabancıların eline geçer mi diye bir kaygı var. Tabii böyle bir durum üzücü olur. Ama hemen de yabancı sermayenin, bunlar ucuz deyip alacağını düşünmemek gerekir. Çünkü bir taraftan da ne olacağı belli olmaz diye düşünürler."

SOLCULUK ÇOK DEĞİŞTİ
"Yabancı sermayenin yatırım yapmak için gelmesini istiyorum. Biraz Hazine bonosuna da gelebilirler, ama fazla gelmesinler (gülerek) diyorum. Türkiye, dış yatırım payı küçük bir ülkedir. Yılda 6 - 7 milyar dolar dış yatırım çekmek gerekir. Ama bundan böyle devlet her şeyin garantisi olmamalıdır. Her şeye Hazine garantisi verilmemelidir. Örneğin, yabancılar 300 milyon dolarlık bir yatırım yapacak diye bu yatırımın piyasa riskini Hazine üstlenmemelidir. Bu hatalı olur."
"Örneğin enerji alanına yatırım yapanların biz enerjiyi satamazsak farkını Hazine versin gibi taleplerini kabul etmemek gerek. Hazine, bu tür ilişkileri üstlenmez. Riski yatırımcı üstlenmelidir. Bugün dünya ile bütünleşme çağında yabancı sermaye yatırımı solcu açısından da sakıncalı değil. 20 yıl önce böyle konuşmazdım. Solculuk değişti, biz de beraber değiştik."

İstanbul finansal başkent olabilir
"Türkiye aslında çok güçlü sektörleri olan bir ülke. Bankacılık sektörü de öyle. Bu reformlar yapıldıktan sonra daha da güçlenecek. İleride ya Atina, ya İstanbul bölgenin finansal başkenti olacak. İstanbul niye olmasın? Buna uygun altyapımız var. Bunu hedeflemeliyiz. İstanbul ileride Balkanlar'ın, Akdeniz'in, Ortadoğu'nun, Orta Asya'nın finans başkenti olabilir. Bunu hep yolculuklarımda hissetmişimdir. "