Fuat Bol

Fuat Bol

fuat.bol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Millet olmak milliliği gerektirir; zira millet, milli değerlerin bileşkesidir. İnsan kitleleri, kendi değerleriyle yoğrula yoğrula, zamanla bir potada erir ki onun adı şu veya bu millettir.
Milletlerin sevinçleri ve tasaları ortaktır. Bu ortaklıkta yer almayan fert ya da zümrelerin o millete herhangi bir aidiyeti yoktur ve olamaz. Millet kan ağlarken gülmek olur mu, olabilir mi?
Bunun için biçilmiş kaftan, bizim Anadolu’muzdaki şu deyiştir: ‘Köy yanar, kahpe taranır!’
Dünyada emsali olmayan, bir benzeri görülmeyen ve belki de bir daha benzeri görülemeyecek olan bir savaş vermekteyiz. Bunun adı, ölüm kalım savaşıdır.
Bundan dolayıdır ki ya biz millet olarak bu hainleri temizleyeceğiz ya da onlar bu aziz milleti bitirip tarih sahnesinden silecekler. Sakın yanlış anlaşılmasın; büyük laf etmiyoruz; üç yüz sene önce uygulamaya konulan Türklüğü imha planının serencamını yaşamaktayız.
Bundan dolayı da ya devlet başa, ya kuzgun leşe!
Biz Türk’üz ve milletler arenasında bizim özelliğimiz, ordu-millet oluşumuzdur. Yani çoluğuyla çocuğuyla, erkeğiyle kadınıyla, genciyle ve yaşlısıyla topyekûn milletçe bir orduyuz. Nitekim bunu 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece, hep birlikte gösterdik.
Peki, şimdi diyeceksiniz ki 15 Temmuz’a kadar da onca darbeler yapıldı ve öve öve bitiremediğimiz bu millet neden o zaman bu özelliğini gösterip, ordu-millet olmadı?
Bu millet daima ordu-millettir ancak, başa bağlı bir millettir; hele de o baş (lider) sevdiği birisiyse ve de milli değerler için savaşıyorsa, bu millet gözünü kırpmadan ateşe atlar! Bu aziz millet canını seve seve verir ve kanını akıtır.
Bu millet yeter ki liderini bulsun; Kurtuluş Savaşı’na bakın; kazma-kürekle yedi düveli yenip, yurdumuzdan kovduk; Konstantinopolis aşkıyla gelen Yunan’ı İzmir’de denize döktük.
Bayraklar dalgalanmak için rüzgâr beklediği gibi, milletler de coşmak ve tarih yazmak için lider bekler! Liderini bulduğu an, tehlike ne denli büyük olursa olsun, bir an tereddüt etmeden o tehlikenin gözünün içine bakar ve üstüne gider! İşte Sayın Cumhur- başkanı’nın bir telefonunun nelere kadir olduğunu gördük.
Hatta millet, Sayın Cumhurbaşkanı’nın telefonundan önce, darbe söylentilerini duyar duymaz; sağına soluna bakmadan kendini sokağa attı.
Ayakta durmakta zorlanan ve fakat o haliyle bile tankların yanına kadar sokulan sarhoşumuz bile, “Tank nerde ulan! Tankı gösterin bana, parçalayayım onu!” diyen bir ruh hali içindeydi.
Bir de bunun ayığını düşünün; düşünmeye gerek yok; o gece olanlara hep birlikte şahit olduk. Helikopterin makineli tüfeğiyle kendi halkını tarayan insan müsveddesi ne kadar inilmez bir çukur ise, mermilere göğsünü siper eden, elindeki bir tek bayrağıyla tankın üstüne yürüyen, paletlerinin altına yatan, egzozuna tişörtünü tıkayan bu milletin evladı da o kadar yüksek ve bir o kadar da cesurdur ve kahramandır.
Bütün bunlara rağmen, 15 Temmuz’a “Kontrollü darbe” demek, “O ölen 250 vatandaşımızın katili devlettir” ve 15 Temmuz için “tiyatro” tabirini kullanmak da en hafifinden darbecilerin safında yer almaktır.
Bunu, değil bir profesör; tımarhanedeki deli söylese, yadırganır ve delinin dediğine bak denir!
İçeride ve dışarıda terör örgütlerine karşı kahramanca mücadele veren güvenlik güçlerimizi (ki onlar, aylardır yaz kış demeden dağlarda yaşıyor ve kuş uçmaz kervan geçmez dağları bölücülere mezar ediyorlar) düşünüp empati yapalım. Onlar bizim için ve vatanımız için çarpışıyorlar.
Nitekim 15 Temmuz şehitleri de canlarını bizim için, vatanımız için verdiler.
Yarın ahirette, bizim için canlarını veren şehitlerimizin yüzüne nasıl bakabileceğiz?
Empati yapalım ve belli ki Allah’tan korkmuyoruz; bari kullardan utanalım!
Yüzümüz varsa tabii!