Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AK Parti PKK’ya silahlarını bırakma ve silahlı mücadeleden vazgeçme kararını aldırabilir mi? Zor, ama imkansız değil. Hatta, düşük bir olasılık da değil. Abdullah Öcalan ile görüşülüyor. MİT Müsteşarı Hakan Fidan bu görüşmeleri yapıyor. BDP milletvekilleri de İmralı’ya gidip, Öcalan’la görüşüyorlar. Tüm bu süreçte, ortak ses, barışın öneminin vurgulanması.
31 Aralık 2012 günkü Guardian’da John Hopper, bu konu üzerinde yazdığı makalede, “Öcalan’ın silahların susmasını sağlayacak gücü var mı?” diye soruyor. Haklı soru; ama Öcalan’ın PKK ve Kandil üzerinde hala gücü olduğunu biliyoruz.
PKK üst yöneticileriyle yapılan mülakatları, bu kişilerin demeçlerini ve uzmanların bu konudaki görüşlerini yan yana koyduğumuz zaman, Öcalan’ın hala gücü olduğunu görüyoruz.
Milliyet gazetesi ve Fikret Bila da güzel bir habercilikle, önemli ipuçlarını bize veriyorlar. Bila, 02 Ocak 2013’te, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’la konuşuyor. Atalay, PKK’nın silah bırakması için umutlu olduğunu söylüyor, ve AK Parti hükümetinin, “Entegre bir stratejiyle, örgüte silah bıraktırmak istediğini” vurguluyor. Entegre strateji, sadece güvenlik ekseninde mücadele değil, ekonomiden kültüre ve kimliğe, çok boyutlu ve kapsamlı bir girişim demek.
Bila, 03 Ocak 2003’te, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’yla konuşuyor. Kılıçdaroğlu, hükümetin bu girişimine karşı, “Önyargılı değiliz, ama kaygılarımız var” diyor ve ekliyor; “yapılanlar seçim kazanmak için değil, örgüte silah bıraktırmak için yapılmalı” ve “bize ve parlamentoda grubu bulunan partilere bilgi verilmeli”. Tümüyle katılıyorum.
Tüm bu gelişmeler, PKK’nın silah bırakma olasılığının düşük olmadığını ortaya koyuyor.

Silah bırakması çözüm değil
PKK’nın silah bırakması çok önemli bir gelişmedir. Ama, Kürt sorununa çözüm demek değildir. Silah bırakma Kürt sorununun çözümü için gereklidir ama “yeterli koşul” değildir. Çünkü Kürt sorunu, özünde bir kimlik sorunu, bir demokratikleşme sorunu, bir kültürel ve siyasal kimlik haklarının tanınması sorunudur. Ana dil haklarından yerel yönetimde özerklik taleplerine kadar geniş bir yelpazede yer alan bir kültürel kimlik sorunu. Türkiye’nin demokratikleşmesi önünde, ekonomik kalkınması önünde, birlikte yaşama kültürü önünde, dış politikası önünde, hukukun önünde en büyük engel.
Bu nedenle de Atalay’ın, “Entegre stratejisi”, silahların bırakıldığı an, vakit kaybetmeden ve eşzamanlı olarak, Kürt sorununun demokratik çözümüne geçiş anlamına gelmelidir.

Yeni anayasa ve AB süreci
Tam da bu noktada, yeni anayasanın, başkanlık sistemine geçiş değil, fakat ülkemizde demokrasiyi ve birlikte yaşama kültürünü güçlendirmek için yapılmasının önemi ortaya çıkıyor. AK Parti, CHP, MHP ve BDP’nin masada oturarak ve aralarında uzlaşma sağlayarak yeni ve demokratik anayasayı başarmaları, bize Kürt sorununun çözümü için çok önemli bir yol açacaktır.
Türkiye-AB ilişkilerinin canlanması, dolayısıyla Türkiye’nin, demokrasiden sapma anlamına gelen Ankara kriterlerini unutması ve “eşit vatandaşlık hakları ile özgürlükleri temelinde demokrasinin güçlendirilmesi anlamına gelen Kopenhag siyasi kriterleri” yoluyla demokratik reform sürecine girmesi, Kürt sorununa çözüm için önemli bir açılım sağlayacaktır.
Bu noktada, AK Parti hükümeti kadar, CHP’ye de önemli görevler düşüyor. CHP, yeni anayasa ve AB sürecinin itici gücü olabilir. Kürt sorununa demokratik çözümü, “AB normları içinde eşit vatandaşlık” eksenine oturtabilir.
CHP’nin, AK Parti’yi ve de BDP’yi, sadece PKK’nın silah bırakması değil, Kürt sorununa demokratik çözüm için de çalışmaya ve irade göstermeye yönlendirmesi gerekiyor. Bu çaba, CHP’yi toplum içinde de güçlendirecektir.